31 Mart 2010 Çarşamba

HİZBULLAH'IN SIRLARI DEŞİFRE OLDU

Hizbullah terör örgütünün gerçekleştirdiği kanlı eylemler ve gizli görüşmeler deşifre oldu.

Terör örgütü Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de İstanbul Beykoz'da çıkan çatışmada ölü ele geçirilmesinin ardından başlatılan operasyonlarda yakalanan ve aralarında üst düzey sorumluların da bulunduğu 31 sanıklı ''Hizbullah Ana Davası''nın gerekçeli kararı tamamlandı. "Terörist bizim insanımız, hedef aldığı kitle bizim insanımız ve faaliyet gösterdiği yer bizim sınırlarımızın içi olduğuna göre, çözümü de büyük ölçüde aynı topraklar içerisinde aranacaktır'' ifadesi yer alan kararda ayrıca Hizbullah'ın örgütsel şifrelerine ve bağlantılarına da yer verildi.
Terör örgütü Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de İstanbul Beykoz'da çıkan çatışmada ölü ele geçirilmesinin ardından başlatılan operasyonlarda yakalanan ve aralarında üst düzey sorumluların da bulunduğu 31 sanıklı ''Hizbullah Ana Davası''nın gerekçeli kararı tamamlandı. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan ve kitaplaştırılacak olan bin 180 sayfalık kararda, aralarında yazar Konca Kuriş ve eski DEP milletvekili Mehmet Sincar'ın öldürülmesi eylemlerinin de bulunduğu 188 adam öldürme ve 84 yaralama olayları detaylı bir şekilde yer aldı. Kararda, örgüt tarafından adları tespit edilemeyen PKK'lı veya sempatizanı olan 15 kişi ile muhbir oldukları ileri sürülen 5 Hizbullah üyesinin cesetlerine ulaşılmadığı belirtilirken, cinayetlerin faili meçhul kaldığı vurgulandı.
"SOĞUK SAVAŞ, TERÖRÜ DOĞURMUŞTUR"
İçinde bulunduğumuz çağın psikolojik savaşlar çağı olarak nitelendiğinin ifade edildiği kararda, "Bireysel ve kitlesel iletişim araçları geliştikçe psikolojik savaş stratejileri, taktikleri de o ölçüde gelişmiş, çok karmaşık düzeylerde bir bilim ve sanat dalı haline gelmiştir. Bu yönden, içinde bulunduğumuz iletişim çağ' ?psikolojik savaşlar çağı' olarak da nitelendirilmektedir. Değişen dünya dengeleri ve uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmalar sonucunda, sıcak savaşlar, yerini soğuk savaş metotlarına bırakmıştır. Soğuk savaşın gereği olarak ortaya çıkan psikolojik savaş türü ve bu savaşın vazgeçilmez unsuru düşük yoğunluktaki çatışmalar, terör kavramını da beraberinde getirmiştir" ifadeleri yer aldı.
''TERÖR SOSYO-EKONOMİK ŞARTLARDAN DOĞUP BAZI GÜÇLERİN KONTROLÜNE GİRMEKTE''
Sosyo-ekonomik şartlardan doğan terörün bir süre sonra suni güçlerin kontrolüne girdiğinin vurgulandığı kararda, "Demokratikleşme alanında atılan adımlar terörü nicelik olarak azaltmakla birlikte, demokratik ortamlarda terör eylemlerinin etkinliği özellikle kitle iletişim araçlarının etkisiyle daha da artmaktadır. Toplumun sosyo-ekonomik şartlarından ve mevcut yapının eksikliğinden kaynaklanan terör faaliyetleri, bir süre sonra bazı güçlerin kontrolüne girmekte veya birtakım çevrelerce suni bir şekilde, istismara açık sorunlar üzerine bina edilmektedir" denildi.
''İÇ DİNAMİKLERİ ELE ALIP, DIŞ DİNAMİKLERİ DİKKATE ALMAMAK HATA''
Toplumlarda, hoşnutsuzlukların oluşturduğu küçük grupların varlığı kaçınılmaz olduğunun belirtildiği kararda, siyasal sistem dengesini ve gücünü koruduğu sürece, bu durumun çok fazla korku verici olmadığına dikkat çekildi. Terör mevcut veya istismara açık bir zeminin olmadığı yerlerde yaşama imkânı bulamadığının altının çizen mahkeme, terörü yorumlarken, sadece iç dinamikleri ele alıp, dış dinamikleri dikkate almamanın hata olacağını kaydetti. Terörizm karşısında kamuoyunun dış güçlere karşı daha etkili tavır alınması yönünde beklentilere ittiğinin yer aldığı kararda, böyle bir yaklaşım devlet tarafından ortaya konmadığı taktirde de inandırıcılık ve otoriteye güven duygusu zayıflamakta, devletin güçsüz ve aciz kaldığı imajı uyandığı vurgulandı.
"TERÖRİST BİZİM İNSANIMIZ, SORUNU ÇÖZMELİYİZ"
Sorunun iç dinamiklerle çözülmesi yönünde tavsiyede bulunulan kararda, "Terörist bizim insanımız, hedef aldığı kitle bizim insanımız ve faaliyet gösterdiği yer bizim sınırlarımızın içi olduğuna göre, çözümü de büyük ölçüde aynı topraklar içerisinde aranacaktır. Daha önce de belirttiğimiz üzere buradan, dış etkinin gözardı edilmesi anlamında bir sonuç çıkarılmamalıdır. Bir toplumda sorun oluşturan veya sorun olmaya uygun konu ve kavramlar ele alınmak suretiyle, bu kavramlara farklı anlamlar yüklemeye çalışıp insanları, mevcut sorunları çözebilmek için bir araya getirmekten alıkoyacak bir zeminin oluşturulması, terör ortamına katkıda bulunmaktadır. Toplum içindeki insanları gruplaşmalara iten sorunların çözülebilmesi için, öncelikle sorun olan kavramlara netlik kazandırılması gerekmektedir. Kavram üzerinde bile anlaşılamayacak bir ortamın varlığı, her grubun kendi ideolojik yapısı içerisinde çözümler aramasına, dolayısıyla birbiriyle çelişen yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmaktadır" denildi. Uluslararası arenada terör kavramının netlik kazanmamasından çözümün bulunamadığının kaydeden mahkeme, bir tarafın terörist ilan ettiğini, diğer tarafın özgürlük savaşçısı olarak nitelediğine dikkat çekti.
"AKADEMİK ÇALIŞMALAR YAPILMALI"
Terörizmin bir ideoloji olmadığını bir strateji olduğuna vurgu yapılan gerekçeli kararda, "Bu bağlamda terör olgusunu yalnızca iç ve dış düşmanların varlığına bağlamak yeterli olmayabilir. Başka bir deyişle, terörü toplumun ekonomik ve sosyo-kültürel yapısından da ayırmamak gerekmektedir. Terörün minimize edilmesi, toplumda etkinlik alanının daraltılması için terörün nedenleri, sonuçları mutlaka araştırılmalı, bu konuda akademik çalışmalar yapılarak sosyal politikalar üretilerek toplumsal ve restorasyon mutlaka yapılmalıdır. Terör örgütleri ile mücadele edilirken terörün ve terörizmin nedenleri şiddet unsurunun geçer akçe olmasının nedenleri araştırılıp buna göre üretilecek sosyal politikalar sonucu terörle mücadelenin daha başarılı olacağı tartışmasız bir gerçektir" denildi.
İRAN BAĞLANTISI
Terör örgütü Hizbullah'ın zaman zaman adından dolayı Lübnan'da faaliyet gösteren Şii-Hizbullah örgütü ile karıştırıldığı vurgulanan kararda, dosyadaki belgelere göre örgütün Lübnan'daki örgütle bir ilgisinin tespit edilemediği kaydedildi. Örgütün yabancı ülkelerden İran ile bir dönem bağının olduğu ifade edilen kararda, ''Sanıklardan Edip Gümüş 3 defa İran'a giderek bir villada kaldığını, orada Hüseyin Velioğlu ile görüştüğünü belirtmiştir. Ancak örgütün İran istihbaratının bizzat yönlendirmesi sonucu herhangi bir eylem yapıp yapmadığı tespit edilememiştir'' denildi. Kararda, ayrıca Hizbullah'ın örgütlenme şemasının, İran istihbarat servisine bağlı PASDAR-Devrim Muhafızları ile büyük benzerlik gösterdiği de ifade edildi. Örgütün önemli ölçüde yurt dışı örgütlenme faaliyetlerine rastlanılmadığı belirtilen kararda, şu ifadelere yer verildi: ''İsa Altsoy'un Müslüman ülkelerdeki radikal İslami cemaat liderleri ile görüşmeler yaptığı görülmektedir. Avrupa'da örgütlenmeye çalışmışlardır. Son dönemlerde örgütün tabanının çökmesi, maddi sıkıntılar içine girilmesi, örgüt tarafından geçimleri sağlanan ve önemli görevler yürüten örgüt mensuplarının çalışmak zorunda kalmaları, bu nedenlerle yakalanmamak amacıyla yurt dışına kaçma girişiminde bulundukları tespit edilmiştir.''
ŞİFRELİ TELEFON KONUŞMALARI
Teknolojik iletişimi üst düzey örgüt yöneticilerinin yapabildiğinin belirtildiği kararda şöyle denildi: "Telefonda konuşulacak konular önceden şifrelenmiştir, şifreli konuşulur, örgütle ilgili bir kelime kullanılmaz. Dosya içerisinde bulunan örgütsel doküman incelendiğinde "Fahrettin için tespit edilen telefon şifreleri başlığı altında fasulye (Aziz Tunç), bulgur (Ş. Yusuf), pirinç (Suat Hoca), fiyatlarımız ucuzdur (Baskın yapıldığı), parasını peşin vereceğim (yakalandığı) şeklinde şifreler belirtilerek ayrıca buna ilişkin örnek de verilmiştir. Ş: Yusuf yakalandı: Bulgur gönderin parasını peşin vereceğim, Semt sorumlularından iki kişi yakalandı: iki torba nohut gönderin fiyatınız ucuzdur" şeklinde örgütsel doküman içerisinde şifrelerin kimin tarafından kullanılacağı ne anlama geldiği nasıl kullanılacağına dair örneklere kadar elemanlara gönderildiği anlaşılmaktadır.''
KURYELERİN ŞİFRELİ BULUŞMASI
Kuryelerin ise buluşulan yerlere önceden belirlendiğini kaydedildiği kararda, "Konulan işaretlerdir, gelen şahıs işarete dikkat eder, işaret yok ise şüpheli durum olduğunu sezerek alternatif buluşmayı bekler. " Hc Selman randevuları-17/10/1999, Latif 20/11/1999 günü saat 13.00'te Urfa'da Abide Kavşağı'ndaki yeşilliklerde olacak. Sağ elinde ..... gazetesi sol elinde poşet içerisinde 'elma' olacak gelen ona 'bekçi siz miziniz?' diyecek, o da 'hayır' 'sahibiyim' diyecek , Mahmut Elaltunteri'yi getirecek arkadaş 10/11/1999 günün akşam yatsı arası harem otogar mescidinde olacak önüne bir kutu asprin bırakacak saatini de elinde tutacak, gelen ona 'Bu ilaç karaciğer için olur mu?' diyecek o da 'Hayır bağırsak içindir' diyecek şeklindeki notlarda şifrelerin yazıldığı anlaşılmıştır."
KURİŞ VE SİNCAR CİNAYETLERİ
Hizbullah adına yazar Konca Kuriş, eski DEP milletvekili Mehmet Sincar'ın öldürülmesi eylemleri ile gazetecilerinde bulunduğu 181 kişinin öldürülmesiyle ilgili detaylar da anlatıldı. Batman'da Eylül 1993 tarihinde Sincar'ın öldürülmesi eyleminin talimatını sanık Musa Özer'in verdiği, eylem sorumlusunun Sinan Yakut, tetikçilerin de Rıfat Demir ile Hüseyin kod adlı şahıs olduğu belirtildi. Batman'a geldiği haberi alınan milletvekili Sincar'ın çarşı içinde vurulduğu anlatıldı. Yazar Konca Kuriş'in ise Temmuz 1998'da Mersin'de evinin önünde silah zoruyla kaçırıldığı, aynı ildeki bir hücre evinde bir süre tutulduktan sonra örgüte ait bir otomobil ile Konya'ya götürüldüğü belirtildi.
20 FAİLİ MEÇHUL CİNAYET AYDINLATILMADI
Örgütün sorgulayacakları adamları çarşaf giydirerek, sorgu evlerine götürdüğünün belirtildiği kararda, 15'i PKK'lı 5'i Hizbullah üyesi ismi belirlenmeyen 20 kişinin cesetlerinin bulunmadığına da dikkat çekildi. Örgütün iki numaralı ismi Edip Gümüş'ün yargılandığı 35 davadan 34'ünde delil bulunamadığın, yakalandığı Beykoz'da güvenlik güçleriyle çatışmaya girdiği belirtildi. 105 Eylemden yargılanan, örgütün askeri kanat sorumlusu ve örgütün şu anda sözde cezaevi sorumlu Cemal Tutar'ın yakalandıktan sonra itirafçı olduğunun yazıldığı kararda Tutar'ın 85 eyleme katıldığının tespit edildiğine dikkat çekildi.
DAVANIN SONUCU
Yaklaşık 9 yıl süren Hizbullah Ana Davası'nda örgütün iki numaralı ismi Edip Gümüş, sözde askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ve örgütün üst düzey yöneticileri ile tetikçileri Fuat Balcı, Abdulkerim Kaya, Mehmet Varol, Mustafa İpek, Mahmut Demir, Kemal Gülşen, Sinan Yakut, Şeyhmus Kinay, Yusuf Beğiç, Mehmet Veysi Özel, Rifat Demir, Mehmet Beşir Acar, Mehmet Tahir Ak ve Mehmet Garip Özer'i, '''Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin mevcut anayasal düzenini silah zoruyla yıkarak, yerine şer'i esaslara dayalı İslam devleti kurmayı amaçlamak'' suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
Mahkeme diğer sanıklar Mehmet Feysel Bozkuş ve Yunus Avcı'ya 14, Fahrettin Özdemir, Mehmet Ezme, İsmail Kınay ve Abdulvahap Ekinci'ye 10, Mehmet Sudan'a 12, Mehmet Nuri Karabulut ile Gazi Kavan'a 6 yıl 3 ay ve Abdulkuddus Yersiz'e 1 yıl 6 ay hapis cezası vermişti. Hakkında yakalama emri bulunan sanıklardan Ejder Arpa ve Cihan Yıldız'ın dava dosyasının ayrılmasına, Fahrettin Duman ve Fehmi Gürsol'un da beraatlarına karar verilmişti. Yargılamanın devam ettiği 2004 yılında ölen sanık Turan Arı'nın da davasının düşürülmesi de kararlaştırılmıştı.

Hiç yorum yok:

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK