23 Temmuz 2008 Çarşamba

KISMETİM - 1'DEN VELİ KÜÇÜK ÇIKTI

İçindeki 3 ton eroinle batırıldığı açıklanan Kısmetim-1 gemisiyle ilgili Veli Küçük gerçekleri..

Ergenekon'un kilit isimlerden Tuncay Güney polise verdiği ifadede yakalanacağını anlayan uyuşturucu kaçakçıları tarafından içindeki 3 ton eroinle batırıldığı açıklanan Kısmetim-1 gemisiyle ile ilgili şok bilgiler verdi: Gemi boşaltıldıktan sonra batırıldı. Eroini Ergenekon, iki kamu görevlisi ve uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş paylaştı. Ergenekon operasyonun kilit isimlerinden Tuncay Güney'in 2001'de gözaltına alındığında polise verdiği ifadede örgütün parasal kaynakları üzerine açıklamalar yaptığı ortaya çıktı. Güney, uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş'a ait Kısmetim -1'in resmi kayıtlara geçtiği şekliyle içindeki 3 ton 100 kilo eroinle değil boşaltıldıktan sonra batırıldığını iddia ediyor. Güney, Aralık 1992'de batan gemideki eroin parasının Daş, Daş'ın yakın olduğu JİTEM'in Ergenekon kanadı ve sonradan ortak olan iki kamu görevlisi arasında paylaşıldığını öne sürüyor.
İşte Tuncay Güney'in Ergenekon'un uyuşturucu trafiğinin içindeki rolü ile ilgili anlattıkları: "Kendi edindiğim bilgiler ışığında söylüyorum. Ergenekon'un geliri bankalardan (usulsüz krediler), büyük işadamlarından (şantajla), mafya gruplarından, uyuşturucudan, şundan bundan."
KISMETİM-1 EROİNSİZ BATTI
"Kısmetim-1 gemisindeki eroinin sahibi uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş ve Ergenekon örgütüydü. Bir senaryo hazırlandı. Gemi Akdeniz'in ortasında boş batırılacak, eroin yurtdışına satılarak ve parası bölüşülecekti. O günlerde Daş polisin elindeydi. Üst düzey iki kamu görevlisi gemideki mala ortak olmak istiyordu. Pazarlıklara dahil edildiler. Ergenekon adına pazarlığı JİTEM'ci yüzbaşı yürütüyordu. Geminin delilleri yok etmek için kaçakçılar tarafından nasıl batırıldığı, İstanbul'dan götürülen gazeteciler tarafından kare kare görüntülendi. İki kamu görevlisinin ortak olduğu eroinin yerine ulaştırıldığını biliyorum. Küçük, iki kamu görevlisinin sonradan ortak olmasına çok kızmıştı."
İRAN'IN DERİN ÖRGÜTÜ
Ergenekon o yıllarda tamamen yeraltına inerek uyuşturucuya bulaştı. Doğu'dan gelen eroinin Türkiye üzerinden geçişini organize ediyordu. Bunun için, Irak'ta Talabani ve Barzani, İran'ın Gladiosu olan MOD, ABD'li CAK isimli firmayla işbirliği yaptı. Veli Küçük'ün MOD'la arası çok iyiydi.
ABD'LİLER JİTEM'İ BY PASS ETTİ
Yabancı şirket gibi olan CAK uyuşturucu ticareti yapıyordu. Talabani Afganistan'dan aldığı uyuşturucuyu Fransa, Almanya ve Hollanda üçgenine veriyor. Bunu Kürt işadamları sağlıyor. Barzani, İsrail Türkiye paralelinde CAK'a veriyor. Küçük, CAK'la sürtüştü. CAK uyuşturucusunu artık İran'dan yani Kaynağından almaya başladılar yani. ABD'lilerle Ergenekon'un kavgasının ana teması bundan kaynaklanıyor.
Veli Paşa nerede uyuşturucu orada
Tuncay Güney ifadesinde Veli Küçük'ün Karadeniz Jandarma Bölge Komutanı olup Giresun'a taşınmasıyla birlikte Türkiye merkezli uluslararası uyuşturucu trafiğinin Karadeniz'e yöneldiğini öne sürdü. Güney şu bilgileri verdi: "Veli Paşa 4 - 5 tane dil bilir, Rusça da bilir. Küçük'ün uyuşturucu işini Fransızların OJD'si de biliyordu. Fransızların Türkiye'deki uyuşturucuyla ilgili raporunda bunlara yer verilmesi birçok şeyi frenledi. OJD daha sonra JİTEM Karadeniz'de uyuşturucu ticareti yapıyor diye belge de yayınladı."
Escobar Ramazan'a cezaevinde özel hat
Hollanda'da cezaevinden helikopterle kaçtıktan sonra Türkiye'de yakalanan 'Escobar' lakaplı Ramazan Yıldız'la Veli Küçük'ün irtibatlı olduğunu öne süren Güney, Yıldız'a cezaevinde sağlanan ayrıcalıkları şu şekilde anlattı:
Bayrampaşa Cezaevi Tabur Komutanı'nın yanına gidip, 'Veli paşamın selamı var. Bu arkadaşla görüşmem gerekiyor' dedim. Ramazan'ı cezaevi müdürünün odasına getirdiler. Cezaevi yönetimi onu sıkıyormuş. Mesela on kilo erik geliyormuş, üç kilosu sokuyormuş. Veli Paşa'ya intikal ettirdim. 'Yardım etsinler o arkadaşa' dedi. 2 kez gittiğimde sorunlarının giderildiğini söyledi. Odasına özel telefon hattı çekildi. Veli Paşa'yla 'Escobar Ramazan' birbirlerini bir yerlerden tanıyor ama bilemiyorum.
CİNAYETLE 1. SIRADA
Güney'in çarpıcı iddialarından birine göre de Kısmetim1 gemisinin eroinini çalarak satanlar arasında bulunan kamu görevlisi, ünlü bir siyasetçinin yakınının batırdığı bankadaki usulsüzlükleri bir bir anlatan Mehmet Urhan'ı öldürttü.
MUTEMETİN İTİRAFI
Kamu görevlisi bu sayede İstanbul'dan 1. sıra milletvekili adaylığını kaptı: "Matild Manukyan'ın şoförü vardı adı Mehmet Urhan. Bu ... Bankası'nda ..'in mutemedi. Bütün rüşvet verilen kredilerin payını Mehmet Urhan alırmış. Banka battıktan sonra mutemet her şeyi itiraf edip adamı zor durumda bırakmış. Urhan daha sonra Manukyan'ın şoförü. Manukyan evinin önünde bombalandı. Urhan öldü. İBDA/C dediler ama ... öldürttü. Veli Paşa bana bu kamu görevlisinin, Mehmet Urhan'ı öldürttüğü için daha sonra, İstanbul'dan birinci sıradan milletvekili adayı yapıldığını anlattı."
Fransız istihbaratıyla Pera Palas'ta pazarlık
Güney, Fransız narkotik birimi OJD'den bir görevlinin de Türkiye'ye gelip kendisiyle JİTEM ve Sami Hoştan'ın uyuşturucu trafiğiyle ilgili görüştüğünü anlattı.
Görüşmeyle uyuşturucudan pay almak istediği anlaşılan Fransız istihbaratçıya Hoştan'ın telefonunu verdiğini ifade eden Güney şunları anlattı:
"Pera Palas Oteli'nde Fransız istihbaratçıyla görüştüm. Dört beş saat adam, JİTEM ve Hoştan'ın uyuşturucu ticareti yaptığını, bunları OJD uyuşturucu raporlarında yayınlayacaklarını, Veli Küçük'ün bunları albaylığından bu yana yaptığını, askeriyede bir grubun bununla beraber olduğunu anlattı, tehdit etti. 'Bu konuda biz Sami Hoştan'la görüşmek istiyoruz' dedi. Yani Hoştan'ın üzerinden, bir grup askerin yıllardır uyuşturucu işi yaptığını söylüyordu. Ben adamın yanında Sami Hoştan'ın cebini aradım anlattım' yanıtını verdi. Veli Küçük, OJD'nin yaptığı araştırmadan çok rahatsız oldu. Paşa dedi ki Perinçek'e söyle o şeyleri manipüle etsin dedi. Süper NATO, şucu bucular uyuşturucu ticareti yapıyor haberleri yapılsın, dedi."

22 Temmuz 2008 Salı

Öcalan'a Saç Kazıtma Olayları

















Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın cezaevinde saçları kesildiği dedikodusu Diyarbakır'da önce yayıldı sonra provokasyona dönüştürüldü.

















Abdullah Öcalan ile ilgili basın açıklamasını okuyan DTP Eş Başkanı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna şunları söyledi:

“Yıllardır bu toplumu zorlayan provakatif faaliyetlerden biri de sayın Abdullah Öcalan’a yönelik hukuk dışı ve keyfi uygulamalardır. En son istemi dışında zorla saçları kazıtılmıştır. Sayın Abdullah Öcalan’ın toplumumuz nezdindeki hassasiyeti bilindiği halde bile bile kendisine yönelik bu keyfi uygulamaların yapılması toplumu provoke etme niyetiyledir. Milyonlarca kişinin önder olarak kabul ettiği Sayın Öcalan’a yönelik bu fiiller hukuk dışı, insan haklarına aykırı ve kabul edilemezdir”

ALLAH BELANIZI VERSİN ŞEREFSİZLER.BU TOPRAKLARDA TEK KURAL GEÇERLİDİR.O DA NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

Özden Örnek'ten Bir Doğrulama

Darbe Günlükleri gündemden düşmezken Mehmet Çetingüleç, günlükler Nokta'da çıkmadan Özden Örnek'le yaptığı konuşmayı yazdı. Bu bir doğrulama gibi..

Mehmet Çetingüleç/Takvim

Evet, Özden Paşa anılarını yazmıştı

Ergenekon soruşturması kapsamında tartışma konularından biri de şu:
Özden Paşa, "Darbe günlükleri"ni yazdı mı, yazmadı mı?
Sözkonusu günlüklerle kastedilen "anılar"sa evet, emekli Oramiral Özden Örnek anılarını yazıyordu.
Nereden bildiğimizi söyleyelim:
Özden Paşa ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinden ayrılmadan yaklaşık 2 yıl önce röportaj yaptık ve TAKVİM'de yayınlandı.
O röportaj sırasında, Özden Paşa "Anılarımı yazıyorum" dedi.
Gazetecilik refleksiyle hemen talepte bulunduk:
"Biz yayınlayabiliriz" diye.
Ancak Özden Paşa, "Şimdi olmaz. Emekliye ayrıldıktan birkaç yıl sonra belki yayınlarım" dedi.

***

O röportaj sırasında TürkYunan ilişkileri konusunda anılarında yer alacak bir notu da -yazılmamak kaydıyla- aktardı.
Yunanistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Andoniadis, Oramiral Örnek'e "Bizim düşmanlığımızdan silah tüccarları kazançlı çıkıyor. Oysa barış içinde yaşayıp, silaha harcadığımız parayı insanlarımızın refahı için harcayabiliriz" demişti.
Yaklaşık 6 ay önce, Yunanistan Başbakanı'nın Türkiye ziyareti sırasında bu anıyı yazmak için Özden Paşa'yı telefonla arayıp izin istedim.
Uygun görünce bu bölümü yazdım.
O yazıda da "anılar"dan söz ettim.
Bugüne kadar kendisinden "Anılarımı yazmadım. Böyle bir şey yoktur" diye herhangi bir itiraz gelmedi.
Öyle anlaşılıyor ki, emekli Oramiral Özden Örnek, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda geçen 2 yıllık süredeki anılarından bir bölümü "Darbe günlüğü" diye açıklanınca, tamamını reddetmek zorunda kaldı.
Ama aradan birkaç yıl geçtikten sonra Özden Paşa belki de anılarını kendisi yayınlayacaktır. Tekmili birden...

***

Ergenekon soruşturmasının ulaştığı boyut, Özden Paşa'yı sadece "anılarını reddetme"ye zorlamadı, aynı zamanda "planlarını" da ertelemesine yol açtı.
Emekli olduktan hemen sonra Patara'da denizcilikle uğraşan Likya medeniyetine dönük arkeolojik kazılara katılmak istiyordu ama ne yazık ki şimdi evinden bile dışarı çıkmadığı bildiriliyor.
Özden Paşa, Patara'dan sonra Bodrum Karya'daki arkeolojik kazılara katılarak araştırma yapmayı planlıyordu. Bu hayali de gerçekleşemedi.
Özden Paşa'nın hayal ettiği emeklilik dönemini yaşaması için önce fırtınanın dinmesi gerekiyor.

Türk İntikam Tugayı Bağlantısı

Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin'le Türk İntikam Tugayı'ndan Semih Gülaltay arasındaki bağlantılar çok çarpıcı

Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin, Akın Birdal suikastını TİT adına azmettiren Semih Tufan Gülaltay ile yakın ilişki içindeydi. Tekin, cezaevinde ziyaret ettiği Gülaltay'ın serbest kaldıktan sonra kurduğu oluşumun içinde yer aldı

ERGENEKON'UN TETİĞİ TİT

Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile Akın Birdal suikastini Türk İntikam Tugayı (TİT) adına azmettiren Semih Tufan Gülaltay'ın ilişkileri, Ergenekon ile TİT arasında bağlantı olabileceği kuşkusunu doğuruyor. Veriler şöyle: Gülaltay'ın Birdal'a yönelik suikast sonrası evinde saklandığı emekli binbaşı Namıh Zihni Ozansoy, Tekin'in harp okulundan arkadaşıydı. Tekin, Gülaltay ve Ozansoy'u tutuklu oldukları cezaevinde de 'arkadaşlarını' yalnız bırakmadı, Gülaltay'ın ailesine yardım etti. Tekin, Gülaltay'ın cezaevinden çıkınca kurduğu 'Ulusal Birlik Komitesi'nin de üyesiydi. İddiaya göre, Gülaltay'ın 'Komutan' dediği Tekin ile Danıştay saldırganı Alparslan Arslan, bu saldırıdan hemen önce Gülaltay'ın bürosuna gelmişti.

Avukat Alparslan Arslan'ın 17 Mayıs 2006'da gerçekleştirdiği Danıştay saldırısı sonrası gözaltına alınanlardan biri de, Muzaffer Tekin'di. Tekin, 26 Mayıs'ta Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde verdiği ifadede, Gülaltay ile tanışıklığını şöyle anlatıyordu:
"1988'de Mete Yalazangil vasıtasıyla tanıdım. Güvenlik şirketi kurduğunu, yurtdışında tahsil için bulunduğunu duymuştum. Akın Birdal olayında beş sene cezaevinde yattı. Çıkınca, 'Türklerin Tarihi'ni yazdı, araştırmalar yaptı. Ulusal Birlik Partisi'ni kurup genel başkanı oldu. Yönetim kuruluna gelmemi istedi, kabul etmedim."


Ortak arkadaş: Emekli Binbaşı Namık


Tekin, eksik bilgi veriyordu. Bunun anlaşılması için bir sene geçmesi gerekti. Tekin 12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda el bombaları bulununca yeniden gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde 19 Haziran 2007'deki ifadesinde, bu kez şu bilgileri verdi:
"Birdal suikastı konusuyla alakalı olarak, eylemi yapanları azmettiren Gülaltay'ı evinde saklayan emekli binbaşı Namık Zihni Ozansoy isimli bir alt devrem olan arkadaşımı tanıyorum."

TİT'çi iki saldırganın 12 Mayıs 1998'de Ankara'daki İHD Genel Merkezi'ne gelip Akın Birdal'a kurşun yağdırması sonrası, azmettirici Gülaltay, Ozansoy'un Kozyatağı'ndaki evinde saklanmıştı. Saldırganlar bulununca Gülaltay ile üzerinden 'Yaşar Aydın' adına düzenlenmiş sahte kimlik çıkan Ozansoy evde yakalandı. Ayrıca evden dört tabanca, gaz tabancası ve iki tüfek çıktı.


Cezaevinde ziyaret, aileye yardım

Gülaltay ve Ozansoy, Kastamonu Cezaevi'ne konuldular. DYP yöneticisi Mete Yalazangil ise bu olayla ilgili ifadesi alınıp serbest bırakıldı. Yalazangil, Gülaltay'ın çocukluk arkadaşıydı. 1988'de tanıştığı Tekin'i Gülaltay'la da tanıştırmıştı.
Bu 'arkadaşlık' cezaevinde de sürdü. Tekin, "Gülaltay cezaevine girdiği zaman takip ettim, ailesiyle biraz ilgilendim" sözüyle bunu kabul ediyordu.

Ancak Tekin, yine eksik bilgi veriyordu. Ergenekon Operasyonu'nda gözaltına alınan Mete Yalazangil, 25 Ağustos 2007'de İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'nde verdiği ifadede, Tekin ile Gülaltay arasındaki 'dostluğun' bununla sınırlı kalmadığını kaydediyordu:
"Tekin yanıma gelerek, (Gülaltay benim mahalleden tanıdığım yaş itibariyle ufak olan bir kişi idi), Namık Zihni Ozansoy'un da kendi arkadaşı olduğunu, arkadaşlarımızın cezaevinde ve zor durumda olduklarını, arkadaşlarımızla görüşmemizi söyleyince... arabamla Kastamonu'ya giderek 30 dakika kadar Gülaltay ve Ozansoy ile cezaevinde görüştük."

Gülaltay, 2003'te cezaevinden çıkınca UBP'yi kurdu. Tekin, 19 Haziran'dak ifadesine göre, kendisine yöneticilik öneren Gülaltay'ı geri çevirdi. Gerekçesi de şuydu: "Tekrar irtibat kurduk ancak tutarsız ve psikopat davranışları sebebiyle 2-3 senedir görüşmüyorum."


Alparslan Arslan da ziyaretçisi


Gülaltay'a yönelik Piyon Operasyonu'nun başlamasına neden olan şikayetin sahibi, Feride Esra Gökçimen, aksini iddia ediyor. Bir süre Gülaltay'ın şirketinde çalışıp tehditler üzerine Ankara'ya kaçan Gökçimen, Ankara emniyetindeki ifadesinde Tekin'in binaya sık sık uğradığını öne sürüyor, şu bilgileri veriyordu: "Bu şahsa komutan deniliyordu. Geldiğinde birinci kattaki parti kısmına çıkar, Gülaltay'la baş başa görüşürlerdi. En son Danıştay'a saldırıdan iki gün önce 4-5 kişilik grupla gelmiş, Gülaltay'la saatlere toplantı yapmıştı."

Tekin'in adı Gülaltay'ın UBP'den sonra kurduğu Ulusal Birlik Komitesi'nin kurucu listesinde vardı. Gökçimen'e göre, Danıştay saldırısından sonra kendisinden, komitenin internet sitesindeki 'kurucular listesiden' Tekin'in adının silinmesi istendi.
Ayrıca Gökçimen, Danıştay saldırganı avukat Alparslan Arslan'ın kalabalık bir grupla Gülaltay'ı ziyaret ettiğini öne sürdü.
Gülaltay, 6 nisan 2007'de İstanbul emniyetinde, Tekin'in ziyaret için geldiğini kabul ederken, 1.5 yıldır görüşmediklerini, toplantılar yapmadıklarını, Arslan'ı ise tanımadığını söyledi.


Birinci TİT'ten ikinci TİT'e


Uzman çavuş Cengiz Ersever, Semih Tufan Gülaltay ve eski MİT'çi Cemal Kulaksızoğlu'nun liderliğini yaptığı grup, kendisini ülkücü Abdullah Çatlı'nın kurduğu TİT'in devamı olarak görüyordu.
Çatlı'nın liderliğindeki TİT'in başlıca kanlı eylemleri, Ankara Bahçelievler'de 7 TİP'li gencin, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'un ve DİSK Başkanı Kemal Türkler'in katledilmesiydi.
TİT'in kadrosu Abdulah Çatlı, Haluk Kırcı, Oral Çelik, Mehmet Ali Ağça, Ercüment Gedikli, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı ve Mehmet Şener gibi isimlerden oluşuyordu.
TİT'çiler 12 Eylül'den sonra yurtdışında uyuşturucu ticaretine bulaştı. Bir süre ASALA eylemlerine karşılık kimi Ermeni hedeflerine yöneldiler. Çatlı'nın öldüğü 1996'daki Susurluk kazası, bir dönemin kapanması demekti. Ancak adından bahsedilen 'Yeşil' lakaplı Mahmut Yıldırım'ın izine ulaşılamıyordu. Yıldırım'ın öldüğü iddia edilirken, onun yakınındaki üç isim, Ersever, Gülaltay ve Kulaksızoğlu ikinci TİT'i kurdu. Amaçları, PKK'ya karşı Türkçü bir örgüt kurmaktı.
Birdal suikastı davasının iddianamesinine göre TİT, Birdal suikastınden sonra HADEP Sarıgazi ilçe örgütünü basacak, partilileri öldüreceklerdi. Fakat yakalandılar.
TİT'in adı son kez 12 Eylül 2006'da 10 kişinin ölümü ve 16 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Diyarbakır Bağlar semtindeki bombalı saldırıyla duyuldu.

Haber: İsmail Saymaz/Radikal

Hizbulergenekon'da Kilit Yeşil

Ergenekon'un taşeron olarak kullandığı terör örgütleriyle ilişkileri ortaya çıkartılırken, Hizbullah-Ergenekon ilişkisinde kilit isim Yeşil çıktı.

Hizbullah örgütünün çökertildiği dönemde gözaltına alınan örgüt yöneticilerinden Abid Taşan, bir dönem liderleri Hüseyin Velioğlu ile Yeşil arasındaki ilişkiyi sağlayan kişiydi.

Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Hizbullah'la ilişkiye geçmesini isteyen Ahmet Cem Ersever'in, emekli tuğgeneral Veli Küçük'le birlikte Jİ- TEM'in en tanınmış iki komutanından biri olduğu iddia ediliyordu. Ersever, 4 Kasım 1993'te Ankara'nın Elmadağ ilçesi çıkışındaki boş bir arazide ölü olarak bulundu.

Ahmet Cem Ersever'in Velioğlu'yla ilişkili olduğu ve Hizbullah'tan istihbarat aldığı iddiası Ersever'in avukatı Emin Emir tarafından da ortaya atıldı. Hizbullah'ın askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile Marmara Bölge Sorumlusu Edip Gümüş, polisteki ifadelerinde Yeşil ile Velioğlu'nun görüştüğünü itiraf etmişlerdi.

ERGENEKON YAPILANMASI HİZBULLAH GİBİ
Gerek mafya gerekse Hizbullah, PKK, İBDA-C gibi terör örgütleri kendi amacı doğrultusunda kullandığı kaydedilen Ergenekon ile Hizbullah'ın yapılanması arasında şaşırtıcı benzerlikler bulunuyor. Ergenekon terör örgütü yapılanmasının en önemli isimlerinden astsubay Oktay Yıldırım ile örgütün teorisyenlerinden olduğu iddia edilen Doç. Dr. Ümit Sayın'ın üniversitedeki bilgisayarında ve evlerinde bulunan dokümanlarda Ergenekon üyelerinin tek tek özgeçmişleriyle fişlendiği belirlenmişti. Hizbullah da örgüte alacağı herkesi öz geçmişleriyle birlikte fişleyerek kimlerin hangi hücrede görev alacağını belirleyerek hücre sistemini benimsemişti. Ergenekon operasyonlarında her iki örgüt de hücreleşme modeliyle birbirleriyle neredeyse aynı gibi örgütlenmesi Savcı Zekeriya Öz'ün dikkatinden kaçmadı.

BU SIRRI BİLEN ÖLDÜRÜLÜYOR

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ile Binbaşı Ersever, bu sırrı bildikleri için öldürüldüler.

Ergenekon'un kilit ismi Tuncay Güney, polise verdiği ifadede Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ile Binbaşı Ersever'in, Ergenekon'un PKK'ya silah satışından haberdar oldukları için öldürüldüğünü öne sürdü. Veli Küçük ile Doğu Perinçek'in TSK'ya ait 24 bin silahı K. Irak'a götürüp Talabani, Barzani ve PKK'ya verdiklerini iddia eden Güney'e göre Kırıkkale'deki silah fabrikası da delilleri yok etmek için bombalandı.

Kanada'da yaşayan Tuncay Güney'in, Ergenekon iddianamesine zemin hazırlayan 2001'deki ifadelerinin yer aldığı DVD'den çıkan şok iddialardan bir bölümü de Ergenekon'un işlediğini öne sürdüğü iki önemli cinayet ve Kırıkkale Silah Fabrikası'ndaki patlamayla ilgili.

Akşam gazetesindeyken “CIA Kuzey Irak'a silah sevkıyatı yapıyor” başlıklı bir haber hazırlayan Tuncay Güney, 2001'de gözaltına alındığında sevkıyatı aslında Ergenekon'un yaptığını ileri sürüyor. Tuncay Güney'in iki önemli cinayete ilişkin iddiaları şöyle:

“Cırtlak koyu yeşil BMV bir gece vakti Habur Sınır Kapısı'na geldi. Arabada Tuncay Güney ile gazeteciler A., B., ve D. de vardı. Veli Küçük'ün ekibiyle dönemin Bölge Valisi Ünal Erkan'ın arası iyi değildi. Gazeteci A. ekibe bu yüzden dahil edilmişti. A.'nın Erkan'la arası iyiydi. Sınır geçiş izinleri bu ilişki sayesinde kolayca alındı.”

SİLAHLAR SINIRDA

Ekibi Silopi Hac Konaklama Tesisi'nde resmi ve sivil üniformalı askerler karşıladı. Kapıda işlemleri JİTEM'ci Ali Balkan Mete'nin adamı olan, Küçük'ün oraya atanmasını sağladığı Gümrük Baş Muhafıza Müdürü C. Bey yaptırdı. Habur'u geçtikten sonra konteynırlı iki araba ekibi bekliyordu. Sınırı geçince önüne telle Irak plakası takılan BMW öndeydi, içinde 24 bin silah bulunan konteynırlı iki araç da arkadan geliyordu. Silahları, JİTEM'e çalışan gümrük müdürü biliyordu. Gazeteci A., konteynırların içinde silah olduğunu anlamış ve rahatsız olmuştu. B. bunu bilmiyordu, ancak şüphelenmişti. Gerçeği İstanbul'a gelince öğrendi. Ekip silahlarla Zaho'ya ulaştı. Gün ışıyana kadar Irak Milli Türkmen Partisi'nde kaldılar.”

DOĞU PERİNÇEK REFERANS OLDU

“Burası Barzani bölgesiydi. Ziyaret görünüşte gazetecilerin Irak liderleriyle röportaj gezisiydi, Doğu Perinçek'in referansını kullanıyorlardı. Sonra Talabani bölgesine geçildi. Bir hafta sonra Erbil'e geçen ekipte bulunan gazeteci A., Tuncay Güney'le tartışarak Türkiye'ye geri döndü. JİTEM subayları, Tuncay Güney'e, konteynırlarda 24 bin silah olduğunu söylemişti. Silahların 12 bini Barzani'ye, 12 bini de Talabani'ye verildi. Kosret Resul, 'Silahların 6 binini biz aldık. Binbaşı T. 'yine' bizimle oynuyor' dedi. Kosret Resul, geri kalan altı bin silahın PKK'nın liderlerinden Cemil Bayık'a teslim edileceğini söyledi.”

KARŞI ÇIKAN ÖLDÜRÜLDÜ

Dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve JİTEM'in Doğu'yu kapsayan 4. bölgesinin komutanı Binbaşı Cem Ersever, Veli Küçük ile Ergenekon ekibinin kirli işlerini, Irak'a yapılan silah sevkıyatların çok iyi biliyorlar ve karşı çıkıyorlardı. Bu nedenle örgüt, Bitlis ve Ersever'i sevmiyordu. Daha sonra art arda ikisi de öldürüldü.

SAHTE RAPOR VERİLDİ

Güney'e göre senaryo şu şekilde işledi: Eşref Bitlis Paşa'nın öldüğü haberi ilk duyulduğunda Veli Küçük, Perinçek'e konu üzerinde çalışmasını söyledi. Bitlis'in uçağının 'buzlanma' sonucu düştüğü rapor edildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'de bu yönde açıklama yaptırıldı. Veli Paşa'ya bunu sordum, 'Buzlanma oldu. Bunun altında bir şey aramaya gerek yok. Komutan'dan daha iyi kim bilir' cevabını verdi. Aslında Küçük, Doğan Güreş ve Hasan Kundakçı'yı sevmezdi. Olay böylece örtbas edildi.

Suikastı ABD'li kadına yıktılar

Veli Paşa daha sonra beni çağırdı. 'Bazı haberleri sızdıralım' dedi. Bir de 'Hemen bir kitap hazırlayın' talimatı verdi. Ben bu arada Akşam'da Elizabeth Shalgen aleyhine yayın yapıyordum. DEP'li il başkanları o dönem, ABD'ye gitmiş. Onları Cumhuriyet Senatosu'yla bu kadın görüştürmüştü.. Bu kadına saldırıyorduk. Sonra Veli Küçük bize Adana'daki Amerikan Konsolosluğu'nda ikinci konsolos olan Penikto'nun fotoğraflarını verdi. ABD'li subayların kamplardaki fotoğraflarını yayınladık. Aydınlık ısrarla, “Elizabeth Shalgen parmağı” diye haber yapıyordu. Küçük, beni çağırıyor, “Bak bir şey öğrendik. Bu Amerikalılar bizim Eşref Bitlis Paşa'yı öldürmüş” diyor ben de bunları Adnan Akfırat'a yazdırıyordum. Kadın hakkında Genelkurmay tahkikat başlattı. Ankara Shalgen'in geri çekilmesini istedi. Sonra ABD onu çekti.

Veli Küçük istemezse 'Yeşil' öldürülemez

Polis sorguda Güney'den “Yeşil, Veli Küçük'ten habersiz öldürülebilir mi, Ersever öldürülebilir mi” sözlerini açmasını istiyor. Güney şu cevabı veriyor: “Öldürülemez. Kimse yapamaz böyle bir şeyi. İşaret etmesi lazım. Veli Paşa'dan herkes korkar. Emekli olması hiç önemli değil. Perinçek'in gözünüzde anarşist olması önemli değil. Onun dava arkadaşı. Bir diğer arkadaşının başçavuş veya teğmen olabilir. Kurmay başkanıyla iş yapmaz ama teğmenle, işlerini yapardı. Onlar her zaman 'emret komutanım' derlerdi. Çünkü bir yüzbaşı, bir üsteğmen için Küçük ütopyadır.

Bayık'a 6 bin silah verildi

JİTEM subaylarının konteynırlarında 24 bin silah olduğunu söylediklerini anlatan Güney, “12 bini Barzani'ye, 12 bini Talabani'ye verildi. Kuzey Irak yönetiminin başbakanı Kosret Resul, 'Silahların 6 binini biz aldık' dedi. Resul, geri kalan altı bin silahın PKK liderlerinden Cemil Bayık'a teslim edileceğini söyledi. Bayık silahları almaya, İran'dan geldi. Dağıtımı Binbaşı Tamer yapıyordu. Bayık silahların TSK'dan geldiğini, işi Perinçek'in organize ettiğini çok iyi biliyordu.

Ersever'in ipi de çekildi

Güney, üç hafta gibi kısa sürede Adnan Akfırat imzasıyla yayınlanan Eşref Bitlis kitabında benzer detaylar olduğunu söylüyor. Güney'e göre önemli detaylardan biri de Ersever'in suikastta kullanıldığı idi. Küçük, Ersever'i hiç sevmiyordu. Sorun çıkaran adamların hesapları bir bir görülüyordu. Ersever'in öldürülmesi de bir dosya kapatmaydı. Hiçbir soruşturma olmadı. Ersever, ölmeden önce Veli Paşa'yla kavgalıydı. Veli Paşa İzmit'e gelmesini söyledi. Gelmedi. İki Irak subayı Türkiye'ye sığınmış. Ersever, 'Gönderme' talimatına uymayıp subayları iade ediyor. Örgüte, dolayısıyla Veli Paşa'ya dikleniyor. Başbakanlık Poligonu'nda öldürüldü. Kendisi hatalıydı, Veli Paşa söyledi, “Hatalıydı” dedi. Ersever, Bitlis Paşa'nın en has adamıydı. Kapıyı vurmadan giriyordu. Manipülasyonlar yapılmasaydı, Ersever konusunda Küçük suçlanacak tahkikat açılacaktı.

Fabrika patladı deliller yok oldu

Tuncay Güney'in polise verdiği ifadelere göre Kırıkkale Silah Fabrikası'nda meydana gelen patlamayla Veli Küçük ve ekibinin silah sevkıyatıyla ilgili deliller de yok edildi.

Güney şu bilgileri verdi: “Bence Irak'a, PKK'ya giden silahlar o kadar önemli değil. Veli Paşa, Karadeniz'den Elçibey'e (Azerbaycan) ve Çeçenistan'a giden silahlardan korkuyordu. TİKA olayı patlamıştı. Bu darbe olayı (Azerbaycan'da) patlamıştı. Veli Paşa'nın üzerine geleceklerdi. Ondan korkuyordu. Irak'takinden korkmaz çünkü Irak'ta ortalık çok karma karışık her şey birbirine girmiş. Ama Azerbaycan'da bu olmaz. Çünkü Elçibey'den sonra gelen Aliyev'le anlaşamıyorlar.” Güney, patlamayı Küçük'ün talimatıyla “Çevik Paşa yaptırdı” diye haberleştirdiklerini öne sürdü. Polisin “Diyelim ki Veli Küçük senden böyle bir talepte bulundu. Sen ne yapıyorsun” sorusunu Güney, “Aydınlık'a gidiyorum Doğu Bey ve Adnan Akfırat'a söylüyorum. Adnan hemen redakte edip kullanıyor. Sonra da basına servis yapıyoruz.” Polis bunun üzerine, “Peki patlama senaryosu nasıldı. Nasıl gerçekleştirildiğini yazdınız” diye soruyor. Güney'in cevabı şöyle oluyor: “Çevik Bir Albay, Lübnan'da PKK'lılarla Taşnak aracılığıyla masaya oturdu. Silahları sattı. Depodaki kaybın anlaşılmasını önlemek için de silah fabrikasına sabotaj yaptırdı.”

Kaynak: Yenişafak

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK