6 Mart 2010 Cumartesi

Fethullah Gülen

Finans şirketlerinden yüzlerce özel okula kadar birçok kuruluşa sahip bir topluluğun ruhani lideri olan Fethullah Gülen, 10 Kasım 1938'de Bitlis-Ahlat'ta doğdu. Babası İmam Ramiz Efendi'ydi. İlk Kuran derslerini annesi Refia Hanım'dan aldı. İlköğreniminin üçüncü yılında öğretmeni kulağını çekince, bir daha okula gitmedi. İlkokulu dışarıdan bitirdi. Ailesinin Erzurum'a yerleşmesiyle birlikte Kurşunlu Cami Medresesi'nde Sadi Efendi'den ve yine ünlü din alimlerinden Osman Bektaş'tan ders almaya başladı.



Gençlik yılları din eğitimiyle geçti. 17 - 18 yaşlarına geldiğinde artık bir Nur talebesiydi. Said - i Nursi'nin takipçilerine açık siyasetten uzak durmaları tavsiyesi nedeniyle siyasetle pek ilgilenmiyordu. Ancak 60'lı yıllarda, hayatının önemli bir dönemini geçirdiği Erzurum'da "Komünizmle Mücadele Derneği"nin kurucuları arasında yer aldı. Askerlik öncesi ve sonrasında Edirne'de dört yıl imamlık yaptı. 1966'da İzmir Kestanepazarı Camii'ne atandı.



12 Mart döneminde tutuklanıp, Askeri Mahkeme'de yargılandı. Altı ay 15 gün hapis yattı. 70'li yıllarda İzmir-Bornova'da verdiği vaazlarla ünlü bir vaiz haline geldi. Gözyaşları içinde verdiği vaazlar, Gülen'in adını duyurmasında etkili oldu. 12 Eylül'den sonra hakkında çıkan tutuklama emri nedeniyle altı yıl arandı. 1986 yılında takipsizlik kararı verildi. 1992 yılına kadar vaazlarını İstanbul ve İzmir'de sürdürdü.



MİT Raporu'ndaki Gülen

Fethullah Gülen'in 1968 - 1995 yılları arasındaki faaliyetlerinin anlatıldığı MİT raporunda ise şunlar yazıyor: "1987 yılında İstanbul'daki evinde imamlarına eğitim vermeye başlamıştır. Ağustos 1987'de ders verdiği öğrencilerine yaptığı konuşmada, 'Alparslan Türkeş ile görüştüğünü, Türkeş'ten cemaatini şeriat doğrultusunda yetiştirmesini istediğini, onun da bunu kabul ettiğini' ifade etmiştir. 6 Eylül 1987'de yapılan seçim yasaklarıyla ilgili referandumda Turgut Özal'ı desteklemek maksadıyla Nurcuların 'hayır' oyu kullanmalarını sağlamıştır. Şubat 1990'da Korkut Özal'ın dünürünün İstanbul'daki evinde 'ANAP'ın geleceğiyle ilgili' toplantıya katılmıştır.



Mart 1990'da Türkiye'deki İslami faaliyetleri tek bir merkezden koordine etmek amacıyla oluşturulan İslam Şurası içinde yer almıştır. 1991 genel seçimleri arifesinde münfesih MÇP'ye (Milliyetçi Çalışma Partisi) 3.5 milyar lira yardımda bulunmuş ve seçimlerde MÇP ile ittifak yapan RP'yi desteklemiştir. 1992'de MÇP'den ayrılarak yeni bir parti kurma çalışmalarına başlayan Muhsin Yazıcıoğlu'na maddi ve manevi destek vermektedir."



Raporda Fethullah Gülen'in uluslararası ilişkileri de şöyle sıralanıyor: "Nisan 1992'de Azerbaycan'a giderek televizyon kurma çalışmalarını başlatmıştır. Aynı tarihte ABD'deki Risale - i Nur Enstitüsü'nün çalışmalarının yönlendirmek maksadıyla gizli olarak anılan ülkeye gitmiş, ardından Avustralya'ya geçerek Türk öğrencilerin akademik eğitim gördüğü okul ve kaldıkları yurtları ziyaret etmiştir. Ayrıca kuracağı üniversitelerde ders verdirmek üzere söz konusu ülkelerdeki çeşitli profesörlerle görüşmüştür. 19 Ocak 1994'te kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kurucuları arasında yer almaktadır. 1995 yılında ABD, Almanya, İngiltere ve Rusya'nın Türkiye'deki büyükelçileri tarafından ayrı ayrı ziyaret edilmiştir. Aynı yıl basında çıkan devlet yanlısı beyanları nedeniyle İBDA - C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu tarafından ölümle tehdit edilmiştir."



"Yolumu Atatürk'ten aldığım ışıkla buldum"

Örgüt dışı konuşmalarında "kendi yolunu Atatürk'ten aldığı ışıkla bulduğunu" söyleyen Fethullah Gülen'in kamuoyunu şaşkına çeviren gizli konuşma bantları, devlet içine sızan taraftarlarınca ustalıkla gizlenen birtakım dosyaları tek tek gün ışığına çıkardı.



İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın iddianamesi; İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin 20 Eylül 1972 tarih ve Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin onama kararı, Gülen'in "TCK'nun 163. 1, 2, 3, 36. ve 173. son maddeleriyle yargılanıp hüküm giyen eski bir sabıkalı olduğunu açığa çıkardı. Gülen, Hava Hakim Binbaşı Nurettin Soyer tarafından hazırlanan iddianamede bir numaralı sanık olarak yer aldı. 54 sanık "Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi, siyasi, hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare etmek, böyle cemiyetlere girmek veya girmek için başkasına yol göstermekle" suçlandı. İddianamede, Rüştü Şardağ ve Mehmet Oruç'un bilirkişi raporlarıyla bu rapor konusunda Prof. Faruk Erem'in hukuki mütalaasına da yer verildi.



"İnkılabın öncüsü Nurcular olacak"

1971 tarihli iddianamede Gülen'in "İzmir'deki gizli cemiyet faaliyetlerini yönetici olarak düzenlediğinin kesin olarak saptandığı" belirtildi. "Bu sanığın İzmir'deki Nurcuların lideri durumunda bulunduğu, gizli Nur toplantılarının organize ettiği, Nur talebelerinin yetişmesini ve eğitimini temin maksadıyla kurulan kamplarda müdürlük yaptığı, dernek himayesinde bulunan öğrencilere yurt müdürlüğü yaparak bu öğrencilerle ilişikler kurduğu tespit edilmiştir. Tanık Ömer Tamer, 2 Mart 1970 günü saat 20.30'da evinde yapılan toplantıda sanığın Hizmet Rehberi risalesini okuduğu ve konuşmalarında hükümet çalışmalarından bahsederek 'Hükümet erkanı Allah için çalışmıyor. Allah için görmüyor, Allah için duymuyor; bu şekildeki çalışmalar hükümsüzdür. Bugünün hükümet buhranı hep imansız insanların yaptıkları işlerdendir. Bunlardan daha fazla bir şey beklenmez' dediği ve yine aynı toplantıda başka bir risale okuyup' Bir zamanlar Ağrı dağının eteklerinde validemle beraber oturuyorduk. Dağ kabardı, patladı, lavlar fışkırdı, arkasından güllük gülistanlık olup bir nur doğdu ve sonunda bu nurla beraber bir yazı peydah oldu. Yazıda Said yazılıydı. Ve uyandım" deyip anlattıklarının rüya olduğunu söyledi. Rüyanın tabirini yaptı . Tabirine göre 'bir gün büyük bir inkilap olacak Kur'anı Kerim kendini koruyacak, bu işin önderi Nurcular olacak' dediğini söyledi. Ayrıca kendisinin bu topluluğun idaresinde vazifeli olduğunu, bunun emresi olarak Said - i Nursi'nin nurculuğa yalnız başladığını ancak şimdi İzmir'in bir çok yerinde böyle toplantılar yapıldığını, Türkiye'de beş milyon yakın kardeşlerinin olduğunu beyan etti."



"Müfrit bir Atatürk düşmanı"

Gülen'in "müfrit bir Atatürk düşmanı" olduğu belirtilen iddianamedeki suçlama şöyle: "Müdürlüğünü yaptığı derneğe girmek için müracaat eden bir çocuğa imtihan suali olarak 'Atatürk'ü sever misin?' diye sorduğu, çocuğun 'sevmem' demesi üzerine, sanığın bu defa 'Niçin sevmezsin?' diye sualine çocuğun 'o memleketimizi dinsizliğe götürdü' demesi üzerine çocuğun sırtını okşayarak 'haydi oğlum sen imtihanı kazandın' dediği şahit beyanıyla sabit olmuştur."



İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde yapılan yargılama sonunda 29 sanık çeşitli hapis cezalarına çarptırılırken suçu sabit görülmeyen 25 sanık aklandı. Gülen'e TCK'nın 163/4. Maddesini ihlalden üç yıl ağır hapis cezası verildi.



Askeri Yargıtay 1973 yılında verdiği kararda Gülen'e propaganda nedeniyle verilen üç yıl ceza miktarının tayininde isabet olmadığını belirtti. Askeri Yargıtay'a göre daha ağır suç teşkil eden cemiyet kuranlar için uygulanan 163/1. Maddesinin uygulandığı öteki sanıklar için iki yıl ceza verilmesinde dengesizlik görüldü. Ancak Gülen "hakkında tesis edilen mahkumiyet hükmünde usul, kast, subut, vasıf ve uygulama yönlerinden bir isabetsizlik görülmeyerek" temyiz talebi bu yönüyle reddedildi. Daha sonra çıkarılan 1803 sayılı af yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle de dava ortadan kalktı.



Orduyla yıldızı barışmadı

Gülen, RP'nin 1994 ve 95 seçimlerindeki başarılarının ardından İslamcılığın yükselişinden kaygı duyan çevrelerle iyi ilişkiler geliştirdi. "Görünüşte laik" iddialarıyla sık sık gündeme gelen Gülen, medyayla da iyi ilişki kurdu. Basın mensuplarına yurtdışındaki okullar gezdirildi; cemaatinin yayın organlarında dışarıdan isimlere de yazı yazdırıldı, program yaptırıldı. Düzenlenen ödül törenlerinde bilim adamlarından sanatçılara, parti liderlerinden cumhurbaşkanına kadar ödüller dağıtıldı. Değişik dinlerin temsilcileri bir araya getirildi ve Gülen, Papa'yı ziyaret etti.



Ancak medya, siyaset ve sanat dünyasıyla son derece iyi ilişkiler kuran Gülen'in yıldızı orduyla bir türlü barışmadı. 1986 yılında yapılan bir operasyonla cemaatin askeri liselere sızmış olduğunu ortaya çıkaran askerler, bu cemaate yönelik kuşkularından vazgeçmediler. Ordu, Fethullahçı olduğu gerekçesiyle birçok askeri de ihraç etti.



Maskesi düştü

Fethullah Gülen'in, 18 Haziran 1999'da bir televizyon kanalında yayınlanan ve yandaşlarına devleti ele geçirmeleri öğüdünde bulunduğu iki konuşma kaseti, Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nın, devleti ele geçirmeye çalıştığı ve cemaatinin ileride laik Cumhuriyet'e karşı bir kalkışmaya hazırladığı iddiasıyla hakkında rapor hazırladığı Nur Cemaati'nin lideri Gülen, kasetteki konuşmalarında, yandaşlarına devlet kadrolarını ele geçirmenin önemini anlattı.



Konuşmasında, özellikle Mülkiye ve Adliye'deki kadrolaşmanın genişletilmesi gerektiğini kaydeden Gülen, "Bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir" dedi. Cemaat üyelerine, sivri çıkışlarda bulunmamaları tavsiyesinde bulunan Gülen, aksi takdirde Türkiye'deki hareketlerinin sonunun Cezayir olacağı uyarısında bulundu. Gülen, müritlerine 'aynı cephede sayılabilecekleri' DYP ve RP çizgisindeki siyasal örgütlenmelerle ilişki kurulmasını gerektiğini belirtti. Gülen konuşmasında, Atatürk'ün silah arkadaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önderlerinden İsmet İnönü'yü kast ederek, 'Şef, Erzurum'da çarşaf giyen kadınları sokak ortasında astı' iddiasında bulundu.



Kasetlerin ortaya çıktığı sırada sağlık kontrolü için Amerika'da bulunan Gülen hakkında daha önce soruşturma başlatan Ankara DGM Başsavcılığı yeniden harekete geçti. Soruşturmayı yürüten DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Gülen'in anayasal düzene karşı harekat stratejisini anlattığı kasetin yayının gerçekleştiği televizyondan istedi.



Siyasiler temkinli

Gülen'in bu açıklamaları üzerine siyasiler temkinli davrandı. Gülen'in elinden aldığı Hoşgörü Ödülü'yle eleştirilen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel uzun süre yorum yapmazken, Başbakan Bülent Ecevit, "İtham edilen tarafın ne söyleyeceği belli olmadan bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum" dedi. FP'liler, hukuk dışı elde edilen kasetlerin delil olamayacağını ifade ederken, DYP'liler de açıklamalarıyla ortamı yumuşatmaya çalıştı.



Cumhurbaşkanı Demirel, daha sonra çıkan kasetlerde Gülen'in kendisi için "Zekasının üç katı laf eder" sözleri üzerine, "Bu olay bir fikir olayı mıdır, siyasi olay mıdır, din olayı mıdır, kesin hatlarıyla ayırt edilmiş değildir. Yeni ortaya atılan iddialar karşısında, iddialara maruz olanlar ne söyleyecek onları bilemiyorum. Bir yargısız infaz yapmak istemiyorum" dedi.



ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da Gülen'in son yıllarda Türkiye'de büyük bir ilgi ve sevgi odağı haline geldiğini belirterek, "Gülen olayının sosyolojik yönünün gözden kaçırılmaması gerekir. Ben de toplumun büyük kesimi gibi Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren bir figür oluşturduğu düşüncesindeyim" dedi.



TV'de özür

Kasetlerin ortaya çıkmasının ardından bir televizyon kanalına canlı yayında katılarak açıklamalarda bulunan Gülen, "devletin her şeyi bildiğini, vicdanının rahat olduğunu, ancak maksadı aşan ifadeleri olabileceğini" belirterek, "Özür dilerim, yanlış yapmışım" dedi. Gülen, "devleti ele geçirme" yolundaki sözleri için "Unutmuşum" diye konuştu. "Takiye yaptığı" yorumuna "Takiye değil, idare etme" diyerek karşı çıkan Gülen, "Tavsiyelerimin kanun nazarında suç olduğu kanaatinde değilim. Yanılıyorsam, tashih edilmesini isterim" dedi. "Güç kazanana kadar gizli kalınması" yolundaki sözleri anımsatıldığında "Muhatabım kimse ona göre davranmam lazımdır" açıklamasını yapan Gülen, "Her çeşit insan, radikal düşünen ve idareye talip olan insanlar da yanıma geliyor. Hissiyatlarına saygılı olmazsanız onlara laf dinletemezsiniz. Gönüllerine göre konuşulmazsa onları frenlemek mümkün olmaz" diye konuştu.



Gülen, "Hitler" benzetmesi yaparak andığı Atatürk'ü hedef alan sözleri ve diğer tepki çeken ifadeleri konusunda, "sürçülisan" gerekçesine dayanarak şöyle özür diledi: "Yakışıksız ne varsa milletten özür dilerim. Genelde yanlış bir şey görmüyorum. Ama yanlış söylenmiş sözler var. Sevimsiz, kendimi bile rahatsız eden şeyler var. Başka türlü söylenebilirdi. Sürçülisan olabiliyor. Hele benim gibi çok konuşma durumunda olan, binlerce kasete konuşan birisi için. Zaman içinde değişimle, dönüşümle insan bir de bakıyor ki, ben dünkü ben değilim. 'Herkesle beraber yaşamak, beraber paylaşmak varken' diyorsunuz, cüruf gibi kaldırıp atıyorsunuz."



Gülen'in okulları mercek altında

Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Ekim 1999'daki toplantısında ele alınan önemli konularından birisi özel okullardaki irticai faaliyetlerle mücadelenin sürdürülmesi oldu. "Gülen'in okulları" olarak nitelendirilen eğitim kurumları, toplantıda tekrar masaya yatırıldı. Toplantı sonucunda, Fethullah Gülen'e ait okulların çalışmaları için gereken maddi desteği vakıflar kanalıyla temin ettiği ortaya çıktı.



Milli Güvenlik Kurulu'nun 1 Şubat 2000 toplantısında ise bu okulların resmileştirilmemesi gerektiği üzerinde ısrarla durulması okullar üzerindeki şaibeleri bir kez daha gündeme getirdi. Komutanlar toplantıda, Başbakan Ecevit'e, Davos zirvesi öncesi Türkiye'nin tanıtımı amacıyla dağıtılan broşürlerde Fethullah Gülen'in cemaatine ait olduğu savunulan okulların yer almasından dolayı sitem etti.



Gülen'e Ecevit kalkanı

Kamuoyunda büyük tepkiyle karşılanmasına rağmen Başbakan Bülent Ecevit'in Gülen'e desteği devam etti. Ecevit, Şubat 2000'in sonunda Arnavutluk'a yaptığı gezi sırasında Gülen cemaatine ait okulları da gezdi. Ecevit, "Bazı çevrelerce eleştiriyi göze alarak çalışmalarınızı tebrik ederim" dedi.



Hala yurtdışında

Hakkında Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından soruşturma yürütülen Gülen, hala yurtdışında bulunuyor. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, DSP İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın Mart 2000'de Gülen ile ilgili verdiği önergede yer alan "Devlet içinde kim ve kimler tarafından korunmakta ve kollanmaktadır?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Anayasa'nın 10. maddesindeki 'Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inancı, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir' ilkesi gereği görev yapan Türk polisinin bu tür bir kollama ve koruma faaliyetinde bulunması mümkün değildir." Tantan, önergede yer alan "ABD'ye giden Nur - Işık cemaati lideri Gülen'in Türkiye'ye döndüğü doğru mudur? Girmişse ve aleyhine müzekkere varsa ne gibi işlem yapılmıştır?" sorularına da şu karşılığı verdi: "Gülen'in Atatürk Havalimanı'ndan 21 Mart 1999'da çıkış yaptığı, bu tarihten sonra bilgisayar bulunan hudut kapılarından giriş yaptığına dair herhangi bir kayda rastlanmadığı yapılan incelemeden anlaşılmıştır."

Hiç yorum yok:

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK