26 Kasım 2008 Çarşamba

PKK'DA ERGENEKON EROZYONU

Ergenekon ilişkileri ortaya çıkan PKK nasıl viraj aldı. 200 PKK'lı neden firar etti..

Ergenekon davası PKK’yı sarsıyor. Örgüt kendi Ergenekon bağlantıları ortaya çıkmasın diye, militanlarına Şemdin Sakık ile Veli Küçük’ün irtibatlı olduğu propagandasını yapmaya başladı. Ergenekoncu damgası yememek için son 7 ayda 200 teröristin örgütten kaçtığı da konuşuluyor.
Ergenekon soruşturmasıyla terör örgütü PKK’da başlayan çalkantı ve bunalım giderek derinleşiyor. İddianamede yer alan Ergenekon-PKK ilişkisi başta İmralı’da tutuklu bulamama teröristbaşı Abdullah Öcalan olmak üzere örgütün bütün kademelerini rahatsız etti. Örgütün bu ilişkiyi boşa çıkarıp yandaşlarını ikna etmek için yeni senaryolar ürettiği ortaya çıktı. PKK yönetimi, örgütün Ergenekon ile ilişkisini Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu Şemdin Sakık’a bağlayarak olayı bitirmek istiyor. PKK’ya göre, derin yapı ile irtibatı olan sadece Sakık, bu da örgütü bağlayan bir durum değil.İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince kısa süre önce yakalanan E.A. isimli terörist, ifadesinde çarpıcı bilgiler verdi. E.A, Ergenekon’la ilgili gelişmelerin PKK içinde ciddi krizlere yol açtığını ve tasfiye edileceklerin, ‘Ergenekoncu’ diye damgalandığını söyledi. Ergenekon soruşturmasının başlaması ile PKK’nın ana karargâh merkezinden örgütün bütün birimlerine bilgilendirme raporu geçildiğini kaydetti. E.A’nın anlattığına göre bu raporda, örgüt içerisindeki ‘bir numaralı Ergenekoncu’nun Şemdin Sakık olduğu ve Sakık’ın Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün yönlendirmesiyle hareket ettiği belirtiliyor. Ayrıca, 1993’te tezkereye giden 33 erin şehit edilmesi olayının yine Sakık tarafından gerçekleştirildiği, talimatın verilmesinde de Veli Küçük’ün etkisi olduğu vurgulanıyor. E.A. ifadesinde, PKK’nın örgütü temize çıkarmak için ‘Ergenekon ile bağlantısı var’ diyerek yüzlerce militanı sorguya aldığını da savundu. Bu sorgulamalar daha çok Ergenekon konusunun örgüt içinde konuşulmasının önüne geçmek ve tabanına ‘hainleri’ gösterip konuyu kapatma isteğinden kaynaklanıyor. Bu maksatlı en büyük olay 7 ay önce gerçekleşti. Dicle Andok, Dr. Ali (Yusuf Turhallı) ve Rubar Çele kod adlı teröristler hakkında soruşturma açıldı. Soruşturmanın gerekçelerini E.A. şöyle açıklıyor: “Örgütün bu üst düzey şahıslarına 1993 yılından itibaren Şemdin Sakık ile irtibatlı oldukları ve Ergenekon terör örgütü ile bağlantılarının bulunduğu söylendi. Ayrıca 1995 veya 1996 yılında Abdullah Öcalan’a Suriye’de düzenlenen suikastta bu kişilerin parmağının olduğu açıklandı. Bunlar aynı zamanda suikast yapacak kişilere istihbarat bilgisi vermiş. Bu nedenle soruşturma açıldı.” Aslında Aksiyon Dergisi’nin 728’inci sayısında yer alan ‘PKK’da Zaza çatlağı’ başlıklı haberde Dr. Ali’nin örgütten kaçtığı bilgisi yer alıyordu. Ancak sürecin bu şekilde gerçekleştiği, Dr. Ali ve ekibinin Ergenekon soruşturmasına tabi tutulduğu bilinmiyordu. Tutuklanıp soruşturmaya alınan üç teröristten önce Dr. Ali, ardından Dicle Andok ve son olarak Rubar Çele, örgütten kaçarak Kuzey Irak’taki yerel yönetimin kontrolündeki bölgelere geçiyor. Bunlarla birlikte 200 kadar teröristin de ‘Ergenekoncu’ damgası yememek için aralıklarla PKK’dan kaçtığı yine E.A. tarafından dile getiriliyor: “Kaçan bütün arkadaşlar ‘Ergenekoncu’ ilan edildiler ve bunu bütün örgüte yaydılar.”PKK UÇAKSAVARLAR İÇİN DAĞLARA RAY DÖŞÜYORTerör örgütünün 2003’te kurulan Öz Savunma Birlikleri’nde (ÖSB) görev alan E.A. PKK’nın son durumu ve Aktütün baskını hakkında da bilgiler verdi. Mayıs 2008’deki ilk Aktütün baskınında 8 Doçka uçaksavar kullanıldığını ve eylem için bir ay hazırlık yapıldığını söyleyen E.A, saldırının Ape Hüseyin kod adlı Kadri Çelik tarafından organize edildiğini belirtti. Bu baskında başarısız olunduğu gerekçesiyle 50 örgüt mensubunun görevden alındığını anlatan E.A, Şeyho, Baran, Ramazan kod isimli üç teröristin de ceza almamak için örgütten kaçtığını bildirdi. E.A, eylül ayında gerçekleştirilen Aktütün baskınında ise 20 uçaksavar kullanıldığını, hazırlıkların en az 2 ay sürdüğünü, operasyonun yine Kadri Çelik tarafından organize edildiğini belirtti.E.A, PKK’nın elindeki silahları da ‘deşifre’ etti. Buna göre, örgütün elinde 23.5, 14.5 ve 12.5’lik çok sayıda Doçka uçaksavar bulunuyor. Özellikle 12. Kongre’de alınan kararlar doğrultusunda, hava harekâtlarına karşı kullanılmak üzere Doçka uçaksavar teminine hız verildi. E.A. şöyle konuştu: “Kongrede, Zağros bölgesinde bulunan Mamreşo ve Kartal dağlarına 200 Doçka uçaksavardan oluşan raylı bir sistem kurulması kararı alındı. Buna MAMREŞO PROJESİ denilmekte. Proje ile Mamreşo ve Kartal dağlarına açılacak tünellere raylı sistem kurulacaktı. Raylı sistemlerin üzerine uçaksavarlar monte edilecekti. Böylece bu silahlar kamufle edilecek ve herhangi bir hava saldırısında tünelden çıkarılarak kullanılacaktı.” E.A. raylı sistemin yapımına 7 ay önce başlandığını ve bunun için örgütün 15 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığının altını çiziyor.PKK’nın elinde çok sayıda 82’lik ve 120’lik havan topu, roketatar, Biksi, Kanas gibi silahlar bulunuyor. A-4 ve C-4 türü plastik patlayıcılar da örgütün cephaneliğinde mevcut. E.A, örgütün bu silahları nasıl temin ettiğini ifadesinde şu şekilde açıklıyor: “Kuzey Irak yerel yönetimde yüksek makamlarda akrabası bulunan Fayde Ar isimli şahıstan temin ediliyor. İranlı kaçakçılar vasıtasıyla da silah temini yapılıyor. TNT türü patlayıcıların yapımında kullanılan malzemeler Irak’taki silah tüccarlarından alınır. Irak’ta bu işi yapan, PKK’ya silah ve mühimmat temin eden silah tüccarları genellikle siyasi yapı ile ilişkili şahıslardır. Silah tüccarlarının bu kişilerin haberi ve izni olmadan, pay vermeden bu işi yapmaları mümkün değildir.” DAĞLICA BASKININDA ‘DERİN’ ŞÜPHEE.A’nın ifadesinden ilginç detaylar da ortaya çıktı. Normalde bütün baskınlarını bildiren PKK, Dağlıca saldırısını kimseye haber vermeden gerçekleştirmiş. Baskına katılacak militanlara bile bilgilendirme saldırıdan kısa bir süre önce yapılmış. Diğer bir iddia ise PKK’nın bu baskını başka bir yerden gelen talimatla yaptığı yönünde. Talimat, örgütün ana karargâhından gelmemiş. E.A, ifadesinde Dağlıca baskını ile ilgili şunları söylüyor: “Örgütün 12. kongresinde 5-10 kişilik gruplar tarafından yapılacak eylemlerden ziyade çok sayıda örgüt mensubunun katılacağı ve ses getirecek eylemlerin yapılması kararlaştırılmıştı. Dağlıca baskınının kararı da bu konferansta alınmıştı. Bahse konu eylemi, Zağros eyalet komutanı Kadri Çelik Türk Silahlı Kuvvetleri’nde subay veya astsubay iken örgüte katılmıştır) yönetti. Eylem gerçekleşinceye kadar bazı üst düzey komutanlar haricinde örgüt mensuplarının haberi yoktu. Eylem gerçekleştirildikten sonra haberimiz oldu. Dağlıca Taburu’na baskın yapan örgüt mensuplarından bir kısmı olay sonrasında Hakurk alanına geri dönerken, bizim bulunduğumuz Gelireş noktasından geçmeleri üzerine söz konusu eylemi nasıl yaptıklarını anlattılar.” 21 Ekim 2007 gecesi Dağlıca Tabur Komutanlığı’na yapılan baskında 12 asker şehit olmuş, 8 asker de PKK tarafından kaçırılmıştı.

Haber: Gamze Polat/Aksiyon

ERGENEKON'A "SIZMA" YAPMIŞ

Tuncay Güney'in "İpek" kod adlı MİT mensubu olduğu ve Ergenekon'a sızdırıldığı ortaya çıktı.
Ergenekon örgütünün ortaya çıkmasına neden olan Tuncay Güney'in 'İPEK' kod adlı MİT elemanı olduğu ortaya çıktı. Güney, Türkiye-İran Masası'nda çalışıyordu..

2001 yılında poliste verdiği ifadelerle ilk kez Ergenekon terör örgütünün ortaya çıkmasına neden olan Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğu, üstelik MİT'teki kod adının da "İPEK" olduğu ortaya çıktı.

Sabah Gazetesi'nin elde ettiği çok gizli bilgiye göre Tuncay Güney, İPEK kod adıyla MİT'in Türkiye-İran Masası'na bağlı olarak görev yapıyordu. Ancak sonradan MİT, Tuncay Güney'i JİTEM ve Ergenekon'un içine sızdırdı. Güney polisteki sorgusunda deşifre olunca, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun tarafından ABD'ye gönderildi. Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğunu eski MİT Kontrterör Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Eymür de üstü örtülü biçimde yazmıştı. Eymür, Atin.org adlı sitede Aydınlık dergisi ve avukat Ceyhan Mumcu'ya yazdığı yanıtta "Tuncay Güney'den bahsetmişsin. Bir istihbarat elemanı. Yetenekli birisi. Sizin ekibe başarılı bir şekilde sızmış. İpliğinizi pazara çıkarmış. Zokayı fena yemişsiniz" demişti.

TUĞCU MİT'E SOKTU Güney MİT'e çok genç yaşlarda, MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu tarafından kazandırıldı. 1990'lı yıllarda önce "Gerici Faaliyetler Şubesi" sonra da İran Masası'na bağlı çalışan Güney, bu amaçla genç bir gazeteci kimliğiyle, Ortadoğu'daki liderlerle yüzyüze görüşmeler yaptı. Ancak 1992 yılında MİT Güney'in görevini değiştirdi. JİTEM ve Ergenekon'a sızma görevi verilen Güney, ilk kez bu tarihte albay rütbesiyle Ağrı'da görev yapan Veli Küçük ile tanıştı. 1996-97 yıllarında Susurluk skandalı sırasında MİT için önemli bir bilgi kaynağı olan Güney, hem Susurluk hem de 28 Şubat sürecinde elde ettiği bilgileri, MİT'in çalışma merkezi olarak kullandığı İstanbul Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi'ne götürüyordu. Ancak Güney'in kimliği 2001 yılında dönemin İstanbul Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından yapılan sorguda deşifre edildi. İddiaya göre Güney'in JİTEM kimliğinin deşifre olmasını istemeyen Veli Küçük, Güney'in serbest kalmasını sağladı. Tam bu noktada MİT de devreye girdi.ABD'YE BÖYLE KAÇIRILDI Bizzat MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, CİA ile temas kurarak Güney'e 10 yıllık ABD vizesi aldı. Güney kendi adına pasaport ile MİT İstanbul Bölge Başkanı Kubilay Günay'ın ekibi eşliğinde THY'nin New York tarifeli uçağıyla ABD'ye gönderildi. New York'ta Güney'i karşılayanlar, Güney'i Manhattan 301 East 94 Street adresindeki The Marmara Oteli'ne yerleştirdi. Bir hafta sonra Manhattan Postanesi'nin yanındaki gökdelende, Türk istihbaratının kullandığı bir daireye geçti ve 1 yıl boyunca burada yaşadı. Elemanı Güney vasıtasıyla Ergenekon'u bildiği halde yetkili mercileri haberdar etmeme suçlamasıyla karşı karşıya kalmamak için MİT tam da bu tarihten bir yıl sonra ilk kez resmi bir rapor hazırladı. MİT'in 2003'te Başbakanlık'a gönderdiği yazıda, "2002'de postayla ulaşan 6 adet CD ve 2 sayfalık isimsiz mektupta Ergenekon ile ilgili istihbarat alındığı" belirtildi. MİT'in Güney'le ilgili ilk kez Tuncay Güney İPEK olarak bahsetmesi savcı Zekeriya Öz'ün de dikkatinden kaçmadı. Savcı Öz, Tuncay Güney'den elde edilen, "MİT Müsteşarlığı" başlıklı gizli ibareli 1996/114 sayı numaralı Yusuf Balbay ve Dinçer Bozak imzalı belge nedeniyle, MİT'ten Güney'le ilgili bilgiyi resmi olarak istemişti.

BELGEDE KOD İSMİ GEÇİYOR
MİT'in 07.02.1997 tarih ve 10.251.01.011(IST00736) sayılı belgesinde Tuncay Güney'in kimliği ortaya çıkıyor. Belgede "AOM (Ait Olduğu Masa) : Türkiye İran" "Konu: Tuncay Güney (İPEK)" "HAT (Haberin Alınış tarihi): 07.02.1997" "VOT (Vakanın Oluş Tarihi): Metnin içinde" "KYN (Kaynak): 610/264 (MİT'in illegal dinleme kodu)" ve "T/K (Tali Kaynak): (Tali kaynak yok)" ibareleri görülüyor. Son geçilen mesajın içeriğinde ise Tuncay Güney'in başka bir gazeteciyle konuşmasından bahsediliyor. Konuşmada Güney, kendisinin de komutanı olan tuğgeneral Veli Küçük hakkında, Abdullah Çatlı ile bağlantılı olduğu yolunda birçok haberin kamuoyunda yer aldığını, Hanefi Avcı'nın ifadesi ile de Veli Küçük'ün zor durumda kaldığını, adı geçen generalin yaptıklarının ortaya çıkması halinde kendisinin de bu durumdan etkileneceğini, zira Cem Ersever'in öldürülmesi olayının da 'vuzuha kavuşacağını' anlatıyor.

GAZETECİ KİMLİĞİYLE GİTTİ
Veli Küçük, MİT elemanı olduğundan habersiz Tuncay Güney'i gazeteci kimliği adı altında Mesud Barzani, Celal Talabani ve Hizbullah lideri Fadlallah ve Hasan Nasrallah'a istihbarat edinmesi için ve JİTEM'in imkânlarıyla göndermişti. Ancak Tuncay Güney, Kuzey Irak ve Lübnan'da JİTEM adına yaptığı tüm istihbaratı önce MİT'e gönderiyor, daha sonra MİT'in bilgisi dahilinde JİTEM'e istihbarat bilgisi veriyordu.

GÜNEY'İN GÖRÜŞME KASEDİ İSTENDİ
Ergenekon davasının dünkü duruşmasında, Tuncay Güney ile ilgili görüşme kasetinin Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istenmesine karar verildi. Başsavcılığa yazılan yazıda bu kişiye ait olduğu bildirilen ve başsavcılık emanetinde olduğu anlaşılan görüşme VHS kasetinin bir örneğinin dijital ortamda çıkartılarak, mühürlü zarf içinde mahkemeye gönderilmesinin istenmesine karar verdi. Yazar Ergun Poyraz ise savunmasında "Bütün senaryolar Ümraniye üzerine yazıldı. Onların haberi olmadan Ümraniye'ye oyuncak bomba bile sokulmaz" dedi.

21 Kasım 2008 Cuma

PKK'nın en önemli 'hacker'ı yakalandı

Hırsız olarak takip edildi, hırsızlık zanlısı olarak yakalandı. Elindeki dizüstü bilgisayardan Genelkurmay, MİT ve stratejik diğer bölümlere ait çok gizli bilgiler çıktı. Tesadüfen yakalanan kişi PKK'nın en güvendiği hackerdı. Bu haber terör örgütüne bomba gibi düştü...

DİYARBAKIR’da polisin hırsızlık yaptığı şüphesiyle 10 gün önce yakaladığı ve elindeki dizüstü bilgisayarında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere devlete ait gizli bilgiler yer alan 19 yaşındaki hacker R.C.'nin, PKK’nın ‘hacker’i olduğu ve örgütün ele başlarından Murat Karayılan’a kuryelik yaptığı ortaya çıktı. Ele geçen film ve müzik CD’lerinin içine sakladığı gizli bilgileri şifreleyen PKK'lı R.C., vicdan azabı çektiği için polisin çözemediği CD’lerdeki şifreleri kaldırınca gerçek ortaya çıktı.

Diyarbakır’daki Bit Pazarı çevresinde 9 Kasım'da çalıntı mal satanlara yönelik operasyon yapan polis, yolda yürüyen R.C.'yi hırsız olduğu şüphesiyle durdurdu. Kimlik kontrolu yapılan ve çelişkili ifadeleri üzerine gözaltına alınan R.C.’nin Diyarbakır’da bilgisayar bakım işi yaptığı, aynı zamanda elde ettiği bilgileri doğrudan Kandil Dağı’na aktaran PKK’nın çok gizli özel kuryesi olduğu ortaya çıktı. Bölücü örgütün üst düzey yöneticisi Murat Karayılan'a bağlı olarak çalışan PKK'nın ‘hacker’i R.C., büyük bir gizlilik içinde yapılan sorgulamadan sonra adliyeye sevkedildi. R.C., tutuklanma istemiyle sevk edildiği nöbetçi mahkemede ‘PKK terör örgütü adına resmi kurumlara ait gizli ve özel belgeleri elde etmek’ suçundan tutuklandı.

Diyarbakır’daki Ali Gaffar Okkan Lisesi’nden mezun olduktan sonra kendi imkanlarıyla program ve bilgisayar kullanmayı öğrendikten sonra halen bilgisayar bakım ve onarım işiyle uğradığını belirten R.C.'nin tutuklanmadan önce verdiği ifadesine DHA muhabiri ulaştı.

Genelkurmay ve MİT başta olmak üzere devlet kurumlarına ait bilgileri ele geçirip şifreleyerek Kandil Dağı'na ulaştırdığını ve Murat Karayılan'a özel kuryelik yaptığını itiraf eden R.C., ifadesinde şunları söyledi:

“Polisler beni durdurup bilgisayarı inceledi. Belgelerim ve kısayol klasörlerinde Genelkurmay Başkanlığı yazısını gören polis bu bilgilere ulaşmak için uğraştı, ancak ben şifrelediğim için açamadı. Daha sonra evimde 2 DVD’de şifreli olarak kaydettiğim bu bilgileri kendilerine verebileceğimi söyledim. Güvenlik açığı olan, kullanıcısı ve üye sayısı çok olan sitelere iliştirdiğim antivirüs programlarından kaçan yani virüs koruma programlarının yakalayamadığı Poison İVY isimli kendi geliştirdiğim virüsü yerleştirip, bu virüsler aracılığıyla bu siteleri ziyaret edenlerin bilgisayarlarına ulaşarak kullanıcı konumuna geçiyorum. Bu şekilde kişilerin bilgisayarlarını tam kullanıcı olarak ele geçiriyorum. Bu yöntemle işime yarayan bilgileri kendime aktarıyorum. Sonra liseden bir arkadaşım benim özellikle askeri, emniyet ve kamu kurum ve kuruluşlarındaki kişilere ait bilgileri topladığımı duyduğu için, bir başka arkadaşıyla beni tanıştırdı. Bu kişi bana askeriye, emniyet ve kamuda görevli şahısların kişisel bilgi ve belgeleri biriktirmeyi istedi. Liseden tanıştığım arkadaşım Ankara’da yakalanınca, daha sonra tanıştığım kişi yanıma gelerek bilgi ve belgelerle yurtdışına çıkacağımızı söyledi. Bir süre sonra bu kişi beni arayıp Fransa’da olduğunu, yanıma başka bir şahsın geleceğini söyledi ve bendeki gizli bilgileri bu kişiye vermemi istedi. Daha sonra bendeki tüm bilgileri CD’ye depoladım ve bu kişiyle buluşma noktasına gittim. Bana yaklaşıp adımı sorduğunda beklediğim kişinin kendisi olduğunu söyledi. CD’yi verdikten bir hafta sonra Fransa’daki arkadaşım tekrar beri aradı ve CD’yi kaybettiklerini, ikinci bir CD yapmamı istedi. Ben de aynı bilgileri aktarıp tekrar bu kişiye verdim.”

MURAT KARAYILAN TEŞEKKÜR ETTİ

PKK ‘hacker’ı R.C., Ankara’da tutuklanan arkadaşının bir yakınının bu kez dükkana gelip, “Sende emniyet ve askeriyeye ait gizli bilgiler varmış, bunları Cemal kod adlı Murat Karayılan’a göndermemiz gerekiyor” dediğini, ardından bu kişinin getirdiği dizüstü bilgisayara bilgileri yüklediğini anlattı. Murat Karayılan'ın kendisine teşekkür ettiğini belirten R.C., şöyle dedi:

“Bu kişi bir süre sonra yanıma geldi ve bilgilerin yerine ulaştığını, Murat Karayılan’ın da bana özel selam gönderdiğini ve teşekkür ettiğini söyledi. Ben bu bilgileri PKK kamplarına ulaşması için gönderdim. Murat Karayılan’ı internet ortamından tanıyorum, ancak yüz yüze görüşmüşlüğüm yoktur. Hacker’liği kendi bilgi ve becerimle öğrendim. Hack’leme yaparken çeşitli Seript, Trojenler ve virüsler aracılığıyla bu işlemi yapıyorum. Hacker grubumuz var. Bu gruptaki kişiler aracılığıyla bilgi ve belgelere rahatlıkla ulaşıyoruz. Verdiğim bilgilerle PKK’nın bombalı saldırı ve eylem yaparak insanları öldüreceğini düşündüğüm ve vicdanen bu yaptığım işten rahatsız olduğum için tüm yaptıklarımı anlatmak istedim, çok pişmanım.”

ELE GEÇENLER

Bu arada R.C.'nin evinde ele geçen 22 harddisk, 2 laptop bilgisayar, 1 kamera harddiski, 85 disket, 32 MB’lik hafıza kartı, 2 DVD ise Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Teknik Büro Amirliği’nde incelemeye alındı.

CD’leri bilgisayarlara takıp açmak isteyen polisin karşısına müzik klipleri ve gerilim filmleri çıktı. Polis, CD’lerin film ve müzik CD’si olduğunu düşündü, ancak zanlı film ve müzikle CD’leri deşifre olmaması için kamufle ettiğini, asıl gizli bilgilerin bu CD’ler içerisinde şifre ile saklı olduğunu belirtti ve şifre ile açtığı CD’lerde elde edilen bilgilerde korkunç gerçek ortaya çıktı.

İçinde MİT, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki jandarma ve sınır piyade birlikleri hakkındaki bilgiler, yerleşim krokileri ile bölgedeki emniyet müdürlüklerine ait bilgi ve belgelere ulaşıldı.

Hizbullah Hakkında Yeni Bilgiler

Ergenekon'un sağ kolu Hizbullah, topyekün operasyon için "sızma"yı tamamladı. Deşifresi..

Ankara'da iki hafta önce bir grup Hizbullahçı yakalandı. Daha önce domuz bağı ve mezar evleri ile anılan örgüt şimdi yöntem değiştirmiş. Kurduğu derneklerle "ezilenleri temsil ediyor". Dershane kuruyor, dergi yayınlıyor, günlük gazete hazırlığı yapıyor. Faaliyetlerini Güneydoğu'dan Batı illerine kaydırıyor. Bunun için de Said-i Nursi'den M. Şevket Eygi'ye kadar pek çok ismi kullanıyor.

Türkiye Hizbullah gerçeği ile yüzleştiğinde takvimler 2000 yılını gösteriyordu. Ağırlıklı olarak Güneydoğu'da faaliyet gösteren Zehra Grubu'nun lideri İzzettin Yıldırım kaçırılmıştı. Bu olayı aydınlatmak için başlatılan operasyonda da örgüt lideri Hüseyin Velioğlu'na ulaşılmıştı. Velioğlu'nun öldürülmesinden sonra yaşananları ise Türkiye bir korku filmi gibi seyretti.

Önce Hizbullah'ın arşivi ele geçti. Ardından da mezar evler, domuz bağları gibi o güne kadar literatürde olmayan bir vahşet dalgasıyla karşı karşıya geldi Türkiye. Hizbullah 1990'ların ortasından itibaren biliniyordu. Ama 2000 yılına kadar büyük şehirlere inmemişti. Satırlı dehşet ilk defa yüzünü bir büyük metropolde, İstanbul'da gösterdiğinde yer yerinden oynamıştı.

Birbiri ardına yapılan operasyonlarla yüzlerce militanı tutuklanan Hizbullah şimdi kılık değiştirdi. Hizbullahçılar silahlı mücadeleyi reddeden İslami grupların içlerine sızıyor, Said-i Nursi, Prof. Dr. Esat Coşan, Fethullah Gülen, Süleyman Hilmi Tunahan gibi geniş kitlelere malolmuş İslamcı liderlerin kitaplarını okuyorlar. Almanya'da Yeni Müjde dergisini yayınlayan örgüt, Diyarbakır'da üniversiteye hazırlık dershanesi işletiyor, çocuk dergisi çıkartıyor. Geçen hafta Ankara'da yapılan bir operasyon ile gündeme gelen Hizbullah'ın, yakalanan belgeler ışığında 2008 fotoğrafı bir hayli renkli.

Lider kadrosu Avrupa'da

17 Ocak 2000'de, İstanbul Beykoz'da Hizbullah'a karşı ilk operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyonda örgütün lideri Hüseyin Velioğlu öldü. Velioğlu ile birlikte de Hizbullah'ın merkez arşivi deşifre oldu. Bu bilgiler ışığında Şırnak'tan Ankara'ya, Diyarbakır'dan Konya'ya kadar pek çok ilde eşzamanlı operasyonlar gerçekleştirildi. Örgüt bu operasyonlardan sonra neredeyse yok olmak üzereydi.

Hizbullah aldığı ağır darbeden kurtulmak, bozulan imajını düzeltmek için bu defa taktik değiştirdi. Legal faaliyetlere yönelen Hizbullah, lider kadrosunu yurtdışına taşıdı. Örgüt yurtdışında Türklerin yoğun olarak yaşadığı ülkeleri hedef seçti. Şimdi Almanya, İsviçre, Fransa, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerde faaliyet gösteriyor. Avrupa grubunun başında ise Hizbullah'ın günümüzdeki lideri İsa Altsoy var. Altsoy'un yanı sıra Ali Demir, Erdoğan Kığın, Bilal Atmaca, Hizbullah'ın Avrupa'da yaşayan üst düzey lider kadrosu. Hizbullah, Avrupa'da 2000'de gerçekleştirilen operasyonla bozulan imajını, dağılan kadrolarını toparlama peşinde. O yüzden de şiddetten son derece uzak bir profil çiziyor. Ders grupları oluşturuyor, düğün, cenaze gibi sosyal içerikli ziyaretler yapıyor. CD ve kasetler satıyor. Ancak bunları yaparken ders grupları, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi diğer grupları tanımıyor, örgütten başlarındaki imam dışında da kimseyi bilmiyor.

Hizbullah bu arada Avrupa'da dergi de yayınlıyor. Daha önce Müjde ismiyle yayınladıkları derginin başında Ali Demir var. Demir aynı içerikli dergiyi şimdi Yeni Müjde adıyla çıkarıyor. Dergi Avrupa'nın tüm ülkelerinde satışa sunuluyor. Hizbullah'ın Almanya'da Kültür ve Araştırma Merkezi, Kompasse e.V. derneği ile Vahdet Bürosu bulunuyor.

Avrupa'da bu faaliyetleri bulunan örgüt Türkiye'de de boş durmuyor. Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere tüm Türkiye'de hızla örgütleniyor. Bunun için de en başta Mustazaflar Derneği'ni kullanıyor.

İŞTE HİZBULLAHÇI KURULUŞLARIN DÖKÜMÜ
Hizbullah'ın etkinlik alanı sadece Mustazaflar Derneği ile sınırlı değil. Örgüt 33 derneği kontrol altında tutuyor. Umut-Der (Muhtaçlar İle Dayanışma Derneği), İkra-Der (İkra Eğitim, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği), İhya Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Bilge Kültür Eğitim Sağlık ve Dayanışma Derneği, Şefkat Eli-Der (Şefkat Eli Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği), Akdeniz Kültür İlim Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Anadolu İlim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Anadolu-Der), Toplumsal Dayanışma ve Şura Derneği (Şura-Der) bu derneklerin en belli başlıları.
Örgütün üç tane de kitabevi var; Seyran Reklam, Özlem ve Dua isimlerinde. Seyran Reklam, Güneydoğu Anadolu'da, Bingöl'de yayıncılıkla uğraşıyor. Özlem ve Dua ise İstanbul'da İslamcı yayınevleri arasında yer alıyor.
Mustazaflar Derneği adını, Danimarka'da yayınlanan Hz. Muhammed karikatürlerinden sonra duyurdu. Dernek Diyarbakır'da on binlerce insanın katıldığı büyük bir miting düzenlenmesine öncülük etmişti. Büyük şehirlerde ise ramazan aylarında kurduğu iftar çadırları, yardım paketleri ile ortaya çıktı.
Hizbullah Bingöl'de BİL, Diyarbakır'da ise As İntegral dershanelerini işletiyor. Bu dershanelerde özellikle lise çağındaki öğrencilere ulaşan örgütün bir de haftalık gazetesi var; Doğru Haber. Kısa dönemlik hedefleri arasında gazeteyi günlük hale getirmek ve bir televizyon kanalı kurmak var. 35 bin dolara satın alınan Çağrı FM'de örgütün denetiminde yayın yapıyor. Ancak güvenlik güçlerine göre asıl hedefleri ülke çapında yayın yapacak bir televizyon kanalına sahip olmak.

Türkiye'de yayın yapan, İnzar dergisi de örgütün yayın organları arasında. 19 bin tiraja sahip derginin bir de çocuk eki var. Hizbullah, sadece üniversiteye hazırlık dershaneleriy-le yetinecek gibi gözükmüyor. Diyarbakır'da bu yıl faaliyete geçecek bir özel okulun da inşaatı sürüyor.

Hizbullah eskiden olduğu gibi Kürt kartına oynamaya devam ediyor. Düzenlenen etkinliklerde özellikle Kürtçe konuşuyor, cenazelerde Kürtçe mevlit ve kasideler okuyorlar. İnzar dergisinde de Kürt Gerçeği adlı bir diziyi yayına soktu Hizbullah. Bu konudaki ilham kaynakları ise iddialarına göre İmam Humeyni: "Dünya ve ahiretleri heba olmaya doğru giden, kendileri hakkında İmam Humeyni'nin 'Ümmetimin yetimleri' dediği Müslüman Kürt halkına daha çok sahip çıkmamız, Kur'an'a ve İslam'a dönmeleri için gecemizi gündüzümüze katmamız gerekmektedir."

Güneydoğu'da 1990'lı yılların ortalarına kadar yaşanan faili meçhulleri, satırlı cinayetleri, Kürt milliyetçiliği ile tanınan şahıslara yönelik suikastları hatırlayınca İnzar'da yayınlanan yazı oldukça şaşırtıcı.

İSLAMİ CEMAATLERE SIZMA
Hizbullah’ın şimdilerde izlediği bir başka taktik ise toplumsal meşrutiyeti olan İslami grupların içine girmeleri. Bu durum da son derece ilginç bir tesadüfle ortaya çıktı. Bir grup öğrenci Mardin-Mazıdağı Çok Programlı Lisesi’nden Bolu Dörtdivan Çok Programlı Lisesi’ne geçiş yaptı. Şaşırtıcı biçimde, geçiş yapan öğrencilerin tamamının ebeveynleri Hizbullahçıydı ve hemen hepsinin sabıka kaydı vardı.

Öğrenciler davranışlarıyla kendilerini izleyenleri şaşırtmaya devam ediyorlardı. Hepsi Süleymancı diye bilinen Nakşibendi bir grubun yurtlarında kalmak istiyordu. Ancak hem Dörtdivan’daki yurt yöneticileri, hem de okul müdürleri bu hareketliliği zamanında tespit etmişlerdi.

Hizbullah’ın “sızma” girişimi sadece Süleymancılarla sınırlı kalmadı. Fethullah Gülen grubu, Kırkıncı Hoca cemaati, İskender Paşa grubu Hizbullah’ın yeni hedefiydi. Kırıkkale’de Erzurum’da cemaat ve tarikat yurtlarına girmek istiyorlardı. Bir zamanlar “kafir” olmakla, işbirlikçilikle suçladıkları isimlerle şimdi yan yana gelmeye çalışıyorlardı. Hatta bu amaçla Diyarbakır’da Bingöl’de evler açmışlardı. Evlerde Said-i Nursi’nin Risale-i Nurlarını, Prof. Dr. Esat Coşan’ın kitaplarını, S. Ahmet Arvasi’nin, M. Şevket Eygi’nin eserlerini, yazılarını, Sızıntı dergisi, Zaman, Yeni Şafak gibi gazeteleri bulunduruyorlardı. Yaptıkları toplantılara çok sayıda İslami derneği davet ediyordu Hizbullah. Ya da bu derneklerin haberleri olmadan isimlerini kullanıyordu. Mustazaf-Der’in Diyarbakır’da düzenlediği mitingde muhafazakar gruplardan Adıyaman-Menzil Dergahı, isminin kullanılmasına şiddetle karşı çıkmıştı.

Tüm bu bilgiler geçen hafta Ankara’da yapılan Hizbullah Operasyonu sonrasında ele geçirilen belgelerle ortaya çıktı. Bir dönem mezar evleri, domuz bağı ile anılan Hizbullah şimdi yaptıkları ile hedef şaşırtıyor…

Haber: Sezin Özsel/Aktüel Dergisi

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK