26 Aralık 2008 Cuma

Tapınak Şövalyeleri, Arıtman ve Yunanistan olayları

Tapınak Şövalyeleri Haçlı Savaşları döneminde “İsa’nın Yoksul Şövalyeleri” adıyla, Hıristiyanlar için kutsal sayılan yerleri “Müslümanlardan korumak” için kurulmuştur. Kendilerine tahsis edilen Süleyman Tapınağı’ndan dolayı sonraları kendilerine “Tapınak Şövalyeleri” denmeye başlanmıştır. Tapınak Şövalyeleri askerlikle tarikatı bir arada götüren gizemli, ezoterik inançlara sahip bir guruptur.

O dönem Müslümanları bir taraftan Haçlılarla uğraşırken, diğer taraftan içeriden Haşhaşilerin saldırılarına maruz kalmaktaydılar. Tapınak şövalyeleri bu dönemde İsmaililer’le ve Haşhaşilerle ittifaklar kurarak Müslümanlara karşı ortak cephe oluşturmuşlardır.

Tapınakçıların Hz. İsa hakkındaki görüşleri Hıristiyanlardan farklıydı. Bu nedenle sonraları Hıristiyanlıktan uzaklaştıkları ve ihanet ettikleri için tardedilmiş ve bir kısmı yakılarak cezalandırılmıştır.

Kudüs ve çevresi haçlılardan temizlendikten sonra Tapınakçıların gizemli ve karanlık örgütlenmelerle günümüze kadar geldiği ve bu günkü masonik yapıların temelini oluşturduğu düşünülmektedir. Yahudi etkisinin sürekli arttığı bu karanlık örgütün hedefleri arasında, “Müslümanların eline geçen kutsal yerlerin geri alınması” ve bunun için mücadele edilmesi de vardır. İstanbul (Konstantinopolis) Tapınak şövalyeleri için kutsaldır ve Müslümanlardan mutlaka alınmalıdır! Bizdeki beyaz Türklerin ve İstanbul’a, Boğaziçi’ne yerleşik Erguvanilerin, kripto ecnebilerin örgütlenmeleri ve hedefleri Tapınak Şövalyeleri ile örtüşmektedir.

Rodos adası Tapınak Şövalyeleri için önemli bir merkezdi ve burada Tapınak Şövalyelerinin kadim tapınakları bulunmaktaydı.

Tapınak Şövalyeleri’nin Cumhurbaşkanının annesini “Ermeni” olmakla itham eden Canan Arıtmanla ilgisi ne?

Canan Arıtman’ın kocası Yetkin Arıtman, İzmir bölgesi masonlarının “üstadı muhterem”liğini (İzmir ve bölge başkanı) yapmış bir adam. İnsanların inançlarını, etnik kökenlerini tartışmaya açan bu aile, kendilerini Cumhuriyetin kurucusu ve yegâne sahibi gören, Kara Türkleri küçümseyen ve dışlayan Sebetay kökenlilerdendir.

Koca Arıtman, 21 masonla birlikte 22 Nisan 2007 günü Rodos Adası'na giderek, Tapınak Şövalyeleri'nden kalma büyük mabette, Yunan masonlarla birlikte tarihi bir ayin gerçekleştirdi. Yunanistan Kültür Bakanlığı Tapınak Şövalyeleri'nden kalma binaları 2006 yılında restorasyon çalışmaları karşılığında Yunanistan Büyük Mason Locası'na devretti. Rodos adasındaki bu ayin Türkiye&Yunanistan masonlarının ortak hareket kararının temelini atan çok kritik bir toplantıydı. Canan Arıtman’ın kocası Yetkin Arıtman bu tapınağın restorasyonunda ve Türk-Yunan masonlarının müşterek hareket kararında başrol oyuncusuydu.

“Türk ve Yunan masonlarının işbirliği yapması neyin alameti ve işareti olabilir ki? İki komşu mason örgütü kardeşçe işbirliği yapıyor” diyebilirsiniz.

Ancak mesele öyle değil. Türk-Yunan ve Türk-Ermeni ilişkilerindeki gerilim mason locaları ve her iki ülkede de etkin olan Sebatay kesimler tarafından sürekli ve planlı olarak körüklenmektedir. Mübadele sırasında Yerli Sebataylara ilave olarak Selanik’ten Müslüman göçmenlerin arasında epeyce bir kripto Yahudi getirilmiş ve bunlar Türkiye coğrafyasına dağıtılmış; büyük bir ihtimamla devletin ve toplumun sinirlerine, kritik noktalarına yerleştirilmişlerdi. Selanikli Sebatayların elbette hepsi Türkiye’ye getirilmedi. Yunanistan’da da bunlardan epeyce bırakıldı. Bizde “Müslüman Türk” olarak görünen bu kesim, Yunanistan’da “Hristiyan Rum”, hatta Yunan milliyetçisi olarak sahne aldılar. Bizde ve onlarda yönetimde hep etkili oldular, pek çok bakan, başbakan, Cumhurbaşkanı çıkardılar. Fakat her dönemde kültürü, zevkleri, refleksleri benzeyen; ortak geçmişe sahip bu iki toplumu gergin ve düşman olarak tutmayı başardılar. Her iki başbakanın da Sebatay olduğu bir dönemde “kardak” kayalıklarından dolayı neredeyse savaş çıkaracaklardı. Birilerinin hâkimiyeti devam edebilsin diye iki ülke halkı sürekli birbirine karşı kışkırtılmaktadır. Beyaz Türklerin kontrolündeki ulusalcılara mukabil, Yunanistan da Yunan ulusalcılar desteklenmektedir.
Türkiye ve Yunanistan’da yapılanmış olan Ergenekon, gladyo tarzı yapılar benzerlik arz etmekte ve aynı cenahlarca yönlendirilmektedir. Bizde derinlerin tetikçisi ve suikastçısı DHKP-C’nin bir benzeri, “17 Kasım Örgütü” şeklinde Yunanistan’da yapılandırılmıştır. Her ikisi de, hücre yapılanmasına sahip, nokta hedeflere kilitlenen, önemli insanlara suikastlar düzenleyen, derin odakların taşeronluğunu yapan örgütlerdir ve iki örgüt işbirliği içinde çalışmaktadır. Türkiye’deki bütün muhalif guruplara ve örgütlere kucak açan Yunanistan’ın “Lavrion Terör Eğitim Kampı” DHKP-C, PKK kavgalarıyla da gündeme gelmişti.

Bizdeki Ergenekon’un deşifre edildiği süreçte, Yunanistan’daki derin yapının kirli eli 17 Kasım (17N) örgütünün de üzerine gidildi ve örgüt önemli oranda çökertildi. Bizde nasıl “Başbayan” ve onun “Karanlık Güvenlik Amiri” döneminde Ergenekon ve faaliyetleri pik yapmışsa, Beyaz Rum Papandreu`lar döneminde de 17 Kasım Örgütü azmış ve dokunulamaz hale gelmişti. Kaderin cilvesi bizde bir Kara Türk olan Erdoğan döneminde Ergenekon’un üzerine gidilirken; Yunanistan’da da bir Kara Rum olan Karamanlis döneminde Yunan derin yapısı deşifre ve tasfiye edilmeye başlandı (Karamanlis’ler aslen Hıristiyan Karaman Türklerindendir, mübadele din esasına göre yapıldığı için Yunanistan’a gönderilmiştir). Ancak hem Türkiye’de hem Yunanistan’da tasfiyeye karşı “derin kripto yapılar” harekete geçtiler. Yunanistan’da orman yangınları ve provakatif olaylar çıkarıldı ve mevcut kara hükümet yıpratılarak düşürülmeye çalışıldı. Garip bir şekilde bir AB ülkesi olan Yunanistan’da (bizdekine benzer) Kripto medya ve derin muhalifler “olağanüstü hal” talep etmeye başladılar. Bizde ise Cumhurbaşkanlığı krizi, Cumhuriyet mitingleri, e-muhtıralar, provakatif olaylar yaşandı.

Türk ve Yunan masonlarının, beyaz kripto yapıların kutsal(!) Rodos tapınağında bir araya gelerek birlikte hareket etme kararı manidardır.
Canan Arıtman’ın kocasının organize ettiği bu toplantıda ayinin dışında ne gibi kararlar alındı, neler planlandı?

Derin, karanlık, masonik yapılar mevcut hükümetlere karşı müşterek hareket etme kararı aldılar mı?

Komşuda bir gencin polis tarafından öldürülmesi üzerine başlatılan olayların, şiddet eylemlerinin benzerleri Türkiye’de çıkarılacak mıdır?
Kendi çıkardıkları yangınlara mekanize güçlerini çağıran bu derin, karanlık cenahlar komşuda ve bizde olağanüstü hal ortamı mı oluşturmaya çalışıyorlar?
26 Aralık 2008 Cuma

Türk & Yunan Sebatayları Birleşti

Türk ve Yunanistan "Masonları" ortak hareket kararı aldılar. Artık "alan politikası" uygulanıyor... İşte Türkiye'ye gelmeyen Sebatayların iki ülkedeki ortak planları.

Yusuf Gezgin'in yazısının özeti:

Canan Arıtman’ın kocası Yetkin Arıtman, İzmir bölgesi masonlarının “üstadı muhterem”liğini (İzmir ve bölge başkanı) yapmış bir adam. İnsanların inançlarını, etnik kökenlerini tartışmaya açan bu aile, kendilerini Cumhuriyetin kurucusu ve yegâne sahibi gören, Kara Türkleri küçümseyen ve dışlayan Sebetay kökenlilerdendir.

Koca Arıtman, 21 masonla birlikte 22 Nisan 2007 günü Rodos Adası'na giderek, Tapınak Şövalyeleri'nden kalma büyük mabette, Yunan masonlarla birlikte tarihi bir ayin gerçekleştirdi. Yunanistan Kültür Bakanlığı Tapınak Şövalyeleri'nden kalma binaları 2006 yılında restorasyon çalışmaları karşılığında Yunanistan Büyük Mason Locası'na devretti.

Rodos adasındaki bu ayin Türkiye&Yunanistan masonlarının ortak hareket kararının temelini atan çok kritik bir toplantıydı. Canan Arıtman’ın kocası Yetkin Arıtman bu tapınağın restorasyonunda ve Türk-Yunan masonlarının müşterek hareket kararında başrol oyuncusuydu.

“Türk ve Yunan masonlarının işbirliği yapması neyin alameti ve işareti olabilir ki? İki komşu mason örgütü kardeşçe işbirliği yapıyor” diyebilirsiniz.

Ancak mesele öyle değil. Türk-Yunan ve Türk-Ermeni ilişkilerindeki gerilim mason locaları ve her iki ülkede de etkin olan Sebatay kesimler tarafından sürekli ve planlı olarak körüklenmektedir.

Her iki başbakanın da Sebatay olduğu bir dönemde “kardak” kayalıklarından dolayı neredeyse savaş çıkaracaklardı. Birilerinin hâkimiyeti devam edebilsin diye iki ülke halkı sürekli birbirine karşı kışkırtılmaktadır. Beyaz Türklerin kontrolündeki ulusalcılara mukabil, Yunanistan da Yunan ulusalcılar desteklenmektedir.

Türkiye ve Yunanistan’da yapılanmış olan Ergenekon, gladyo tarzı yapılar benzerlik arz etmekte ve aynı cenahlarca yönlendirilmektedir. Bizde derinlerin tetikçisi ve suikastçısı DHKP-C’nin bir benzeri, “17 Kasım Örgütü” şeklinde Yunanistan’da yapılandırılmıştır. Her ikisi de, hücre yapılanmasına sahip, nokta hedeflere kilitlenen, önemli insanlara suikastlar düzenleyen, derin odakların taşeronluğunu yapan örgütlerdir ve iki örgüt işbirliği içinde çalışmaktadır. Türkiye’deki bütün muhalif guruplara ve örgütlere kucak açan Yunanistan’ın “Lavrion Terör Eğitim Kampı” DHKP-C, PKK kavgalarıyla da gündeme gelmişti.

Bizdeki Ergenekon’un deşifre edildiği süreçte, Yunanistan’daki derin yapının kirli eli 17 Kasım (17N) örgütünün de üzerine gidildi ve örgüt önemli oranda çökertildi. Bizde nasıl “Başbayan” ve onun “Karanlık Güvenlik Amiri” döneminde Ergenekon ve faaliyetleri pik yapmışsa, Beyaz Rum Papandreu`lar döneminde de 17 Kasım Örgütü azmış ve dokunulamaz hale gelmişti. Kaderin cilvesi bizde bir Kara Türk olan Erdoğan döneminde Ergenekon’un üzerine gidilirken; Yunanistan’da da bir Kara Rum olan Karamanlis döneminde Yunan derin yapısı deşifre ve tasfiye edilmeye başlandı (Karamanlis’ler aslen Hıristiyan Karaman Türklerindendir, mübadele din esasına göre yapıldığı için Yunanistan’a gönderilmiştir). Ancak hem Türkiye’de hem Yunanistan’da tasfiyeye karşı “derin kripto yapılar” harekete geçtiler. Yunanistan’da orman yangınları ve provakatif olaylar çıkarıldı ve mevcut kara hükümet yıpratılarak düşürülmeye çalışıldı. Garip bir şekilde bir AB ülkesi olan Yunanistan’da (bizdekine benzer) Kripto medya ve derin muhalifler “olağanüstü hal” talep etmeye başladılar. Bizde ise Cumhurbaşkanlığı krizi, Cumhuriyet mitingleri, e-muhtıralar, provakatif olaylar yaşandı.

Türk ve Yunan masonlarının, beyaz kripto yapıların kutsal(!) Rodos tapınağında bir araya gelerek birlikte hareket etme kararı manidardır.
Canan Arıtman’ın kocasının organize ettiği bu toplantıda ayinin dışında ne gibi kararlar alındı, neler planlandı?

Derin, karanlık, masonik yapılar mevcut hükümetlere karşı müşterek hareket etme kararı aldılar mı?

Komşuda bir gencin polis tarafından öldürülmesi üzerine başlatılan olayların, şiddet eylemlerinin benzerleri Türkiye’de çıkarılacak mıdır?
Kendi çıkardıkları yangınlara mekanize güçlerini çağıran bu derin, karanlık cenahlar komşuda ve bizde olağanüstü hal ortamı mı oluşturmaya çalışıyorlar?

2 Aralık 2008 Salı

MİT'te Demir Leydi Dönemi

MİT'te görev değişimi zamanı... MİT Müsteşarı Emre Taner yaş haddinden emekli oluyor. Yerine düşünülen isim ise istihbaratın demir leydisi...


MİT Müsteşarı Emre Taner yaş haddinden emekli oluyor. Taner’in yerine atanması beklenen A.G. ‘demir leydi’ olarak nitelendiriliyor. A.G. daha önce de MİT’in “ilk kadın Bölge Başkanı” olmuştu. Son günlerde çeşitli tartışmaların odağında yer alan Milli İstihbarat Teşkilatı, önümüzdeki aylarda yeniden yapılanacak. Görev süresi daha önce iki kez uzatılan Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emre Taner’in Mart ayında emekli olması bekleniyor. Müsteşar Taner emekliye ayrılmaya hazırlanırken, yerine düşünülen ilk ismin kadın Müsteşar Yardımcısı olduğu belirtildi. MİT’te operasyon, istihbarat ve idari işlerden sorumlu üç Müsteşar Yardımcısı görev yapıyor. En önemlisi olan “Müsteşar Operasyon Yardımcılığı” görevinde, buraya 6 ay önce atanan A.G. bulunuyor. Önceki Müsteşarlar Taner ile Atasagun da “operasyon” kökenliydi.Müsteşar İstihbarat Yardımcılığı görevini ise 3 ay önce atanan A.Ş. yürütüyor. A.Ş.’nin meslekte A.G.’ye göre daha kıdemli olmasına karşın, hem Müsteşar Yardımcılığı’na daha önce atanmış olması, hem de “Operasyon Yardımcısı” olması nedeniyle A.G.’nin Müsteşarlığa atanma olasılığı yükseliyor. Buna karşın A.Ş. de Müsteşar Yardımcılığı öncesinde “MİT Operasyon Başkanlığı” yapmış tercübeli bir isim olarak değerlendiriliyor.MGK’da görüşülecekDevlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu uyarınca, yeni Müsteşarın ismi önce MGK’da görüşülecek. Bu konunun Aralık ya da Şubat ayı olağan toplantılarında gündeme alınması planlanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onay vermesinin ardından yeni Müsteşar göreve başlayacak.Müsteşarlık için ismi öne çıkan A.G’nin yaş durumu uzun yıllar Müsteşar olarak hizmet edebilmesine olanak tanıyor. A.G. daha önce MİT’in Adana Bölge Başkanlığı gibi önemli bir görevde bulunarak “İlk kadın Bölge Başkanı” sıfatını da kazanmıştı. İki hafta önce uygulamaya giren terörle mücadele amaçlı Türkiye-ABD-Irak üçlü mekanizmasının Bağdat’taki toplantısına da MİT’i temsil eden A.G., 2006 yılında MİT’i temsilen TBMM Şemdinli Komisyonu’na da sunum yapmıştı. O tarihte “İstihbarat Başkanı” olan A.G., Müsteşar Taner ve dönemin Operasyon Başkanı A.Ş. ile birlikte katıldığı toplantıda “Bölgede meydana gelen olayları çok da yadırganır nitelikte bulmadıklarını” vurgulamıştı.
Kaynak: Vatan
changeTarget(document.getElementById("news_content"))

MİT'in Parasını Kumarda Yediler

Örtülü ödenekten büyük bir operasyon için verilen çok yüksek miktarda parayı kumarhanelerde, barlarda ve pavyonlarda bitiren ekip...

Sabah Gazetesi'nden Ecevit Kılıç'ın Avni Özgürel'le yaptığı röportajın ilgili bölümü:
* Güney'in MİT elemanı olduğu neden şimdi ortaya çıktı? Güney için "İftira ediyor, söyledikleri palavra, ciddiye alınacak bir adam değil" deniyor. Şimdi Güney'in MİT elemanı olması işin rengini değiştirdi. Güney'in ilişkiler ağı içinde olduğunun resmi belgesi o. Çünkü iddianamenin omurgası Güney'in ifadeleri. Bu belge, kanıtları yerli yerine oturttu. Birçok insan MİT'le dışarıdan irtibatını kurmuş muhbir olarak çalışıyor. Güney de böyle birisi. Kod ismi verilmiş. İpek kod ismi de cinsel kimliğinden hareketle verilmiş.* MİT'in savcılığın "Tuncay Güney" diye yazdığı yazıya kod adını dahil ederek cevap vermesini nasıl okuyorsunuz? Güney'in kimliğinin şu veya bu şekilde ileride ortaya çıkacağını biliyorlar. Kendi deşifre etti ve kendi tarif ettiği kılıfla. Böylece bugün kopacak rüzgârla yarınki fırtınayı önlemiş oluyorsunuz. MİT'in bütün bu tecrübelerin ışığında yeniden dizayn edilmesi gerekir.* Veli Küçük bütün bunların neresinde? Orgeneral seviyesindeki askerlerin bile ürkerek telefon açtıkları biriydi. Bakmayın şimdi cezaevindeki haline. Görevde olduğu dönemde o adının desturla anıldığı bir adamdan söz ediyoruz. Hizbullah dediğiniz örgütü kurmuş daha ötesi var mı? Türkiye'yi altını üstüne getirebilen örgütler bunlar.
MİT'TEKİ KONTR TERÖR DAİRESİ
* Kontr-Terör Dairesi'nin kuruluşu ne zaman? 1980 sonrası istihbarat örgütü bir alt üst oluş yaşadı. O dönemde Türkiye diplomatları ASALA'nın saldırılarına maruz kalıyordu. Daha önce teşkilattan ayrılan Hiram Abas geri çağrıldı. O da elinin ayağının serbest olacağı bir yapılanma istedi. Bunun üzerine Özel İstihbarat Dairesi kuruldu. Ardından da resmi organizasyon şemasında yer almayan ve MİT'in de içine sinmeyen bir şekilde Kontr-Terör Dairesi kuruldu. Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde. Çiller, MİT'in yapısını istediği gibi değiştiremeyince emekli MİT'çi Nuri Gündeş'i başbakanlığa danışman olarak alıp, onun yönetiminde Kamu Güvenlik Başkanlığı (KGB) diye özel bir istihbarat birimi kurdu. Bunun gizli kararnamesi Çankaya'ya çıktı, Süleyman Demirel imzaladıktan sonra farkına vardı işin ciddiyetini ve sonra yırttı.* Yöneticileri kimlerdi? Başında Mehmet Eymür vardı. Öyle ki MİT'te her birim kendi birim amirine bağlıyken Eymür, doğrudan müsteşara bağlıydı. Ve bu yapının bir uzantısı Yavuz Ataç'tı.* Neden MİT'in organizasyon şemasında yok? Kaydı yok.* İllegal mi? Hayır. Emirle kurulmuş. Ama bütün ilişkiler söz üzerine kurulu. Bir istihbarat örgütünün dosyaları, kadroları ve irtibat elemanlarının kayıtları vardır. Kontr Terör Dairesi'nin yok. Kayıtlar daha çok Yavuz Ataç'ın not defterinde yazılı. Bu arşivler Eymür ve Ataç'ta. Onlar da kurumsal değil, bireysel arşiv.* Bu birim neden bu kadar tartışmalı? İcraatlarıyla Türkiye'ye büyük zarar verdi. MİT, tarihinde ilk kez borsa oynadı. 300 milyar lira borsada battı. Örtülü ödenek parasıydı. Başka bir kurum olsa soruşturma açılır. Ama üstü örtüldü.* Ataç ve Eymür döneminde mi? Evet. Kontr-Terör Dairesi döneminde. Keza, MİT'e tekstil ve ihracat şirketleri kurdurdular, "Bu yolla ajanlarımıza tüccar kimliği sağlayacağız" diye. Oralara verilen paralar battı. Bu birim lağvedilince Yeşilköy'deki ihracat şirketi çalışanlarıyla ortada kaldı. Sağa sola senet, çek vermişler. MİT, rezil oldu. MİT'in kurduğu şirket olunca herkes oraya iş vermiş. Bu paralar yenilmiş.
ASALA için ayrılan paralar kumara gitti
* Kim yönetiyordu bu ticari işleri? Ekibin başında Yavuz Ataç vardı. Ataç da Mehmet Eymür'e bağlıydı. Aynı dönemde MİT kimliği verilen birisi captagon hapı yapıyordu. Yurtdışında üretilen captagonlar, Türkiye'ye geliyor ve Ortadoğu'ya satılıyordu. Bu kişiler, daha da küstahlaşarak bu işi müsteşarlığa gelir kaynağı diye sokuşturmak istedi. O kişi Edirne sınırında captagonlarla yakalanınca MİT kimliğini göstererek kurtuldu. Uyuşturucu kaçakçılığının istihbarat elemanlarınca organize edildiği, bir sınırdan alınıp öbür sınıra götürüldüğü süreçti. Herkesin eline kırmızı ve yeşil pasaportlar verildi. "ASALA'yı imha edeceğiz, Dursun Karataş'ı öldüreceğiz" diye bir araya gelen Abdullah Çatlı'lar, Haluk Kırcı'lar ve Alaattin Çakıcı'lara örtülü ödenekten para verildi. Bu paralar İsviçre'de kumarhanede batırıldı. Barlarda, pavyonlarda yendi. Büyük paralardı.* Bu birimin adının karıştığı Abdullah Öcalan'a yönelik operasyonlar var... Eymür'ün organize ettiği bir dizi eylem var. "Abdullah Öcalan'ın işini hallediyoruz tamamen. Bir grubu çok ciddi miktarda patlayıcı maddeyle Şam'a göndereceğiz" denildi. Hâlâ zannedilir ki o grup burada eğitildi ve gönderildi.* Nereden gönderildi? Bunun için örtülü ödenekten çok büyük para alındı. Bu iş tamamen bir soyguna döndü esasında. Paralı askerleri vardır Amerikalıların Vietnam veya başka yerden gelmiş. Bunlara paralar verildi, bunlar da evin etrafı kalabalık diye 150 metre uzaklıkta patlattılar patlayıcıları. Öcalan'a hiçbir şey olmadı, evin camları kırıldı. Üstelik bir de Türkiye, Suriye'den özür dilemek zorunda kaldı. Ama bunları başbakanlara da kabul ettirdiler.* Nasıl kabul ettiriyorlar? MİT, Şam'da Öcalan'a karşı eylemde biz bu isimleri kullanacağız der. Görevlendirme yazısı geliyor Tansu Çiller'e. O da bilmez ki Mahmut Yıldırım'ın kim olduğunu. Yeşil dense belki bilir. Başbakan da basar imzayı. Demiyor ki "Niye bana imzalatıyorsun, müsteşar imzalasın gitsin." Bu imzayla başbakanı suça ortak ediyorlar. Yarın öbür gün bir şey çıktığında "Efendim Yeşil'in üstüne gitmeyin sizin de imzanız var" diye yaptılar.

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK