16 Mayıs 2008 Cuma

Avrasya'da Misyonerlik Faaliyetleri

Kuruluşlarından itibaren gerek Katolik, gerekse Protestan Hıristiyanlık'ta misyonerlik teşkilatları hiç bir dönemde sadece dini amaçlı müesseseler olmadı. Misyonerlik faaliyetlerinin tesirleri her zaman dinin etki alanının dışına taştı; siyasi, coğrafi, sosyal ekonomik, kültürel bakımlardan geldikleri ülkelerin lehine, gittikleri ülkelerin ise aleyhine sonuçlar doğurdu. Bu kuruluşların bütün bu faaliyetleri, sadece dindar insanların bağışlarıyla yürütmedikleri, misyonerlik kuruluşlarının, bağışlar, kilise gelirlerinden kesintiler ve gayrımenkul kiraları gibi gelirlerinin yanı sıra, ABD ve Almanya gibi ülkelerin gizli ödeneklerinden de finanse edildikleri ifade ediliyor.

Latince missio teriminden gelmekte olan “misyon”, sözlük anlamı itibariyle görev, yetki, bundan türetilmiş olan misyoner terimi ise “görevli olan kişi” anlamlarına geliyor.

Ancak Hıristiyan geleneğinde misyoner ifadesi,

“bir kavram olarak, resmi kilise teşkilatı ya da herhangi bir Hıristiyan cemaat tarafından Hıristiyan mesajını ve dinini yaymak amacıyla özel amaçlanma olarak yetiştirilen ve bu çerçevede özellikle Hıristiyanlık dışı toplumlarda görevlendirilen kişi”

anlamına geliyor. Bu kişilerin oluşturduğu harekete ise “misyonerlik” adı veriliyor.

Evrensel mesajlar taşıyan her inanç sistemi, öğretilerini bütün insanlara yayma isteğine sahip olup, bunu, inananlar açısından bir görev addediyor.

Ancak, misyonerlik, Hıristiyan geleneğinden kaynaklanan belirli metotları kullanarak Hıristiyan dinsel değerlerinin yayılması ve diğer insanların Hıristiyanlaştırılması için yapılan sistematik aktiviteleri ifade ediyor.

Bu bağlamda misyonerlik, bir kurum olarak İslamiyet ile Budizm veya Hinduizm gibi dinlerin yayılması amacıyla faaliyet gösteren, bu dinlere ait misyon kurumlarından da farklılık gösteriyor. Diğer taraftan misyonerlik anlayışı çerçevesinde Hıristiyanlar, tarih boyu gittikleri yörelerde hitap ettikleri insanlara Hıristiyan mesajını duyurmayı değil, onları Hıristiyanlaştırmayı hedeflediler. Hıristiyan egemen güçler, egemenlikleri altında yaşayan farklı inanç ve kültür bağlısı halkları hızla asimile etmeyi, İsa'nın kendilerine yüklediği dinsel bir görev bildiler.

Kuruluşlarından itibaren gerek Katolik, gerekse Protestan Hıristiyanlık'ta misyonerlik teşkilatları hiç bir dönemde sadece dini amaçlı müesseseler olmadı. Misyonerlik faaliyetlerinin tesirleri her zaman dinin etki alanının dışına taştı; siyasi, coğrafi, sosyal ekonomik, kültürel bakımlardan geldikleri ülkelerin lehine, gittikleri ülkelerin ise aleyhine sonuçlar doğurdu. Bu kuruluşların bütün bu faaliyetleri, sadece dindar insanların bağışlarıyla yürütmedikleri, misyonerlik kuruluşlarının, bağışlar, kilise gelirlerinden kesintiler ve gayrımenkul kiraları gibi gelirlerinin yanı sıra, ABD ve Almanya gibi ülkelerin gizli ödeneklerinden de finanse edildikleri ifade ediliyor.

SSCB'nin dağılmasının ardından, radikal İslâmî ülke ve örgütler, Hıristiyan misyoner teşkilatları, Hindistan'daki Budist mihraklar ile benzeri kuruluşlar; Türk Cumhuriyet ve Toplulukları'nın mezhep ihracına, cemaatlerini artırmaya, ülkeleri lehine kamuoyu oluşturmaya, ekonomik çıkar sağlamaya ve iç düzenini bozmaya yönelik dinî propaganda faaliyetlerini yürütebilecekleri yeni vasatlara kavuştular.

Bu bölgede devam eden misyonerlik faaliyetlerinin planlı bir şekilde sürdürüldüğü, mevcut ekonomik zenginliklerin ele geçirilmesi amacı doğrultusunda, bazı Batılı ülke organizasyonlarının bu türden faaliyetlerinin her geçen gün de çeşitlendiği gözlemleniyor.

Bilindiği gibi, Türk Cumhuriyet ve Toplulukları, genelde Müslüman olmakla birlikte Ehl-i Sünnet, Şîa/ Caferî, Alî- İlâhî/ Göran, Bâhâî gibi birbirini reddeden mezhep ve inançlara sahiptir. Az sayıda da olsa Karaim ve Kırımçak olarak adlandırılan Turânî Musevîler, Şaman ve Lamaist Türkler, Türk Dünyası'nın inanç mozayiğini sergiliyor. Öte yandan Gagavuz ve Çuvaşlar gibi azımsanmayacak miktarda Hıristiyan Türk de bulunuyor.

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin 1990'lı yıllarda bağımsızlıklarını müteakip, hazırladıkları anayasaya göre genel olarak devlet, bütün dinlere karşı aynı mesafededir, yani tarafsızdır.

Dini teşkilatlar siyasete karışamazlar. Herkesin inanç özgürlüğü ve dini tebliğ hakkı vardır. Kanunlar dini teşkilatların kendi inançlarını anlatabilme ve bu maksatla yayın yapabilmelerini taahhüt ediyor. Bu şartlarda misyoner teşkilatları hukuken geleneksel din mensupları ile aynı hak ve özgürlüklere sahip olarak faaliyette bulunabiliyor. Bu Cumhuriyetlerin ekonomilerinin yeni gelişmekte olmasından yararlanan misyoner teşkilatları, Hıristiyanlaştırma çalışmalarını maddi motifleri kullanarak, rahat bir ortamda sürdürüyor. Ayrıca, dinî açıdan çok renkli bir durum arz eden Kafkasya'da da Hıristiyan misyoner kuruluşlar yoğun faaliyet içerisine girerek, dini yayma faaliyetleri yürütüyor.

Misyonerler, bedava kitap dağıtmak, dua törenleri ve ayinler düzenlemek, okullarda eğitmen olarak görev almak, çevirisini yaptıkları İncil'leri dağıtmak, İngilizce ve bilgisayar kursları açmak, insani yardımlarda bulunmak, sivil toplum kuruluşlarını kullanmak, etkinlikler, radyo ve TV programları düzenlemek gibi faaliyetler yürüterek, bu bölgelerdeki varlıklı, Rus dilini iyi bilen kesim, ilköğretim öncesi çocuklar ile üniversitelerde okuyan burslu öğrenciler ve insani yardıma ihtiyaç duyan muhacirler gibi kesimlere Hıristiyanlığı kabul ettirmeye çalışıyor.

Bu ülkelerin çok çeşitli etnik yapısı dolayısıyla dinsel farklılıkları, Rusya'ya olan coğrafi yakınlıkları ve eski komünist sistemin etkisi nedeniyle bölgede zaten zayıf olan din olgusu, sembolik olarak devam etti. Ancak, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve etnik kimliklerin ön plana çıkması, tepkisel bir hareket olarak din olgusunu da yeniden gündeme getirdi. Serbestçe icra edilmeye başlanan Hıristiyanlık faaliyetleri kiliseler ve Barış Gönüllüleri tarafından sistemli bir şekilde yürütülüyor. Rus TV kanallarında Hıristiyanlıkla ilgili propaganda içerikli yayınlara yer veriliyor. Yetkililer özel televizyonlardaki yayınları engelleyemiyor.

“Hayır Kuruluşu” adı altında misyonerlik faaliyeti gösteren teşkilatlar, kendilerine taraftar kazandırmak amacıyla gençlere, konferanslara davet ettikleri insan sayılarına göre yüzde vermek, “maaş” adı altında maddî yardım temin etmek, ayrıca propaganda içerikli kitaplar dağıtmak suretiyle çalışmalarını yürütüyor. Bu gençlerin büyük bölümü, maddî menfaat temin etmek için çalışmalara iştirak etmelerine karşın, bunu açıkça ifade edemiyor.

Başını ABD ve Avrupa'nın çektiği bazı ülkeler ile Koreli ve Polonyalılar da her yıl düzenledikleri festivallerle yoğun misyonerlik faaliyeti yürütüyor. Belçika ve Avusturya'lı misyoner gruplarının ise propagandalarını etkili kılmak için yemekli toplantıların yanı sıra, Hıristiyanlıkla ilgili eğitim seminerleri düzenledikleri biliniyor. Bazı bölgelerdeki misyonerlik faaliyetleri de Rus ve Alman asıllılarca sürdürülüyor. Faaliyete maddi desteği ve propaganda amaçlı yayınları ise bazı Avrupa ülkelerine mensup şahıslar sağlıyor.

Misyonerlik konusunda eğitim almış kişiler, kapalı salon ve ev toplantıları düzenliyor. Diğer yandan el ilânları ve broşür dağıtarak, gazetelere ilân vererek veya işlek caddelerde halka konferanslar verip, ilahiler söyleyerek, propagandalarını sürdürüyor.

En ücra köylere bile ulaşan Hıristiyan misyonerler özellikle Müslüman fakir köylülerle konuşmalar yaparak, Hıristiyanlığı seçenlere maddi yardımda bulunuyor. Ayrıca, Batı medeniyetlerinin nimetlerinden yararlanmak isteyen ailelerin çocukları, dil öğrenmek amacıyla Amerika, Kanada ve İngiltere kaynaklı bu tür faaliyetlere ilgi gösteriyor. Dil eğitim ve öğretimi görünümünde buraya gelen Amerikan ve Alman misyonerler çeşitli yollarla halk ve bilhassa öğrenciler arasında inançlarını yaymaya çalışıyorlar. Bunun için ücretsiz yabancı dil kursları düzenleniyor, kitap ve broşürler dağıtılıyor ve kendileriyle bağlantıya geçen öğrencilere burslar veriliyor. Ancak, misyonerlik faaliyetleri dindar Müslüman halk arasında huzursuzluk yaratıyor.

Propaganda ve yayın dağıtımı için her yerleşim biriminde bir veya birkaç sorumlu bulunuyor. Bu köy ve semt sorumluları ile diğer sorumlular haftasonları toplanıp, faaliyetlerin değerlendirmesini yaptıktan sonra ev ev dolaşıyorlar. Her hafta toplantı yapılıp, propaganda faaliyetlerine süreklilik kazandırılıyor.

Diğer taraftan, Kazakistan ve Kırgızistan'da Protestan misyonerlerin diğerlerine göre daha başarılı sonuçlar elde ettiği biliniyor. Müslüman misyonerlerin kadınlar konusunda çok daha katı olması nedeniyle, Protestan misyonerler camide eşit olmadıklarını hisseden kadınlarla iyi ilişkiler kurarak, ikna edici konuşmalar yaparak, taraftar topluyor. Müslümanlığın kuvvetli olduğu yerlerde kendilerini Müslüman gibi göstermekten çekinmiyorlar. Ayrıca, okullara gidip gençlerle konuşuyor ve vaazlarını konserlerle destekliyor.

Protestanlığa geçiş törenleri özellikle stadyumlarda düzenleniyor.

Görüldüğü gibi misyonerler çalışmalarının başlangıcında o ülkede kendilerine dinen veya etnik bakımdan en yakın topluluklara yöneliyor. Çalışmalarının ikinci safhasını o ülkelerin yerli insanlarını kendilerine çekmek teşkil ediyor. Böylece çalışmalarını bu kişiler üzerinden yürütüyorlar. Çalışmalarında sözkonusu ülkelerde yaşamakta olan ekonomik sıkıntıları, insanların fakirliğini kendi ekonomik üstünlüklerini ve diğer psikolojik faktörleri de kullanıyorlar. Bunun yanı sıra, gittikleri her bölgenin ve ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel vs... şartlarını tespit ettikten sonra, bu şartlara uygun çalışmalar yapıyorlar.

Misyonerler, bilhassa eski Doğu bloku ülkelerindeki insanların içerisinde bulunduğu inanç boşluğundan ve günümüzde bu ülkelerde inanç özgürlüğünden yararlanıyor. Misyonerler bazı yerlerde aileler, bazı yerlerde tek tek fertler üzerinde çalışıyor. Lehlerine olabilecek her unsuru değerlendirebiliyor.

Misyonerlik hareketleri hiç bir zaman sadece dini hareketler olmadı. Dini olduğu kadar siyasi, bir o kadar ekonomik ve kültüreldir. Misyonerler, gittikleri ülkelerde doğrudan veya dolaylı olarak geldikleri ülkeler lehine bir 'hayat alanı' yaratma fonksiyonunu yerine getirmeye çalışıyorlar.

Ancak, Avrasya coğrafyasındaki Müslüman kesimin yanısıra, yönetimler tarafından da misyonerlere yönelik baskıların her geçen gün artırıldığı ifade ediliyor. Bu bölgelerde sürdürülen Hıristiyanlık propagandasına karşılık halkın İslâm dinine ilgi duymaya başlaması ve misyonerler tarafından sürdürülen Hıristiyanlık propagandasına tepki göstermesi, İslâm dinine daha yakın olan bölgelerde yaşayan Müslüman Türklerden etkilenmeleri ve İslâmi özellikler arz eden davranışların ortaya çıkması gibi nedenlere bağlanabilir. Ancak bu yaygınlaşma, devletin kontrolünde ve çok düşük bir seviyede gerçekleşiyor.

SSCB döneminde gerek Müslümanlar, gerek Ortodoks Hıristiyanlar ateist politikalardan mağdur olmuşlardır. Bu nedenle, günümüzde, dinler arasındaki farklılıklara değil ortak yönlere ve birleştirici unsurlara önem verilmesi gerekir. Devlet kontrolünde olmayan, finans kaynakları bilinmeyen, çalışmaları ülke yasaları ile uyuşmayan tüm vakıf ve kişilerin faaliyetleri de gerçek dini kuruluşların çalışmaları ile bir tutulmamalıdır. Hıristiyanlara ve Müslümanlara tanınan haklara ilişkin yapılan uygulamalar arasında fark gözetilmemelidir. Günümüzde misyonerlik faaliyetlerinin etkisiz kılınması için özellikle aydın din adamlarının istihdam sorunu yönetimler tarafından çözümlenmelidir.


(Açık İstihbarat : Avrasya'da Müslümanların Hristiyanlaşması temelinde misyonerlik faaliyetlerini özetleyen bu makalenin; Müslümanlığın isevileşerek Protestanlığa doğru basamaklandırılmasında kilit rol oynayan ABD merkezli Fetullah Hareketi'nden hiç sözetmemesi not edilmiştir)

bilimselkonular.com (Doç. Dr. Şinasi Gündüz -Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerler)

turksam.org (Yrdc. Doç. Dr. Ömer TURAN -Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri)

turksam.org (Yrdc. Doç. Dr. Ömer TURAN -Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri)

Hiç yorum yok:

Kategoriler

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
Mustafa Kemal ATATÜRK